|
| ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 9:56 pm | |
| 2600 ingilizce cümle evet yanlış anlamadınız tam 2600 ingilizce cümle
A lazy girl is reading a magazine. Tembel bir kız bir dergi okuyor. A guide is speaking about the pictures. Bir rehber resimler hakkında konuşuyor. A little bit/ a little / somewhat Biraz, bir dereceye kadar, bir parça A lot of people are coming in and going out. Birçok insanlar giriyor ve çıkıyorlar. Accept my request İsteğimi kabul et Accidents happen every now and then. Arada sırada kazalar olur. After a few minutes he came. O birkaç dakika sonra geldi. Ahmet and Mehmet went home. Ahmet ve mehmet eve gittiler. Ahmet and zeynep are coming by train. Ahmet ve Zeynep trenle geliyor. Ahmet and zeynep are going to england after. Ahmet ve Zeynep, daha sonra İngiltere’ye gidiyor. Ahmet answered sadly. Ahmet üzgün bir şekilde cevap verdi. Ahmet are going with her. Ahmet, onunla gidiyor. Ahmet has a lot of books. . Ahmet’in çok kitabı var Ahmet is giving empty cups to Fatma Hanım. Ahmet, fatma hanım’a boş fincanları veriyor. Ahmet is not singing. Ahmet şarkı söylemiyor. Ahmet is repairing that house. Ahmet , şu evi tamir ediyor. Ahmet is sitting near the window. Ahmet pencerenin yanında oturuyor. Ahmet is standing near the table. Ahmet masanın yanında duruyor. Ahmet is translateing from turkish into english. Ahmet, İngilizce’ye Türkçe’den çeviriyor. Ahmet is writing a letter to zeynep. Ahmet, Zeynep’e bir mektup yazıyor. Ahmet listen to this music. Ahmet, bu müziği dinler. Ahmet was angry now. Ahmet şimdi kızdı. Ahmet’s bag is here. Ahmet’in çantası buradadır. Ahmet’s ball is big. Ahmet’in topu büyüktür. Ahmet’s book is more interesting than mine. Ahmet’in kitabı benimkinden daha enteresandır. Ahmet’s pencil isn’t long. Ahmet’in kalemi uzun değildir. Ali gave it to her. Ali onu ona verdi. All children like toys. Bütün çocuklar oyuncak severler. All I can think about is you Tek düşünebildiğim sensin All I need is time Tek istediğim zaman All men were wearing black suits. Bütün erkekler siyah takım elbise giyiyorlardı. All of my life I gave to you Tüm hayatımı sana verdim All our teachers and friends are fine. Bütün öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımız iyidirler. All the books are on the shelf. Bütün kitaplar, rafın üstündedir. All the children had funny shoes. Bütün çocukların komik ayakkabıları vardı. All the girls studied very hard. Bütün kızlar çok sıkı ders çalıştılar. All the houses are new here. Buradaki bütün evler yenidir. All the humans are waiting in the stop. Bütün insanlar durakda bekliyor. All the humans are waiting in the stop. Bütün insanlar durakda bekliyor. All the roads were good and clean. Bütün yollar iyi ve temizdi. All the women are going for a walk. Bütün kadınlar, bir yürüyüş için gidiyor. All your dreams could come true Tüm hayallerin gerçekleşebilir And I don’t know what to do Ne yaptığını bilmiyorum And no one understands you Hiçkimse seni anlamıyor And now I’m making a change Şimdi bir degişiklik yapıyorum Another interests? Başka ilgi alanın? Another time Başka zaman Any student cn understand this. Bunu hangi öğrenci olsa anlayabilir. AnybOdy can do this. Bunu kim olsa yapabilir. Anything can happen? Her şey olabilir. Anytime you want me to Ne zaman istersen Apple - orange melon watermelon grapes Elma - portakal - kavun - karpuz - üzüm Are there any wide streets? Hiç geniş cadde var mı? Are there some students in the room? Odada öğrenciler var mı? Are we can be friend? Arkadaş olalım mı? Are you all right? İyi misin? Are you alone? Yalnız mısın? Are you blind Körmüsün Are you busy Meşgulmüsün Are you deaf Sağırmısın Are you fond of swimming? Yüzmekten hoşlanır mısınız? Are you free tomorrow? Yarın boş musun? Are you going to kiss her? Yoksa onu öpecek misin? Are you going to marry her? Onunla evlenecekmisin? Are you going to sell your old house? Eski evinizi satacak mısınız? Are you going to stay at the dorm? Ögrenci yurdundamı kalacaksın? Are you marriaged? Evli misin Are you passing me by? Bana aldırmıyor musun? Are you ready Hazır mısın? Are you single? Bekar mısın? Are you sleeping? Yatıyor musun? Are you there Orda mısın? Are you using the napkins? Peçeteleri kullanıyormusun Are you willing to try Denemek istiyor musun? Aren’t we eating? Yemiyor muyuz? Aren’t you hungry? Acıkmadın mı? Ask the man. Adama sor. At what street is the school located? Okul hangi sokakta? Ayşe saw them. Ayşe onları gördü. Ayşe walked into the building. Ayşe binanın içine yürüdü. Ayşen is more beautiful than Selin. Ayşen selin’den daha güzel. Ayşe’s is beautiful. Ayşe’ninki güzeldir. Baby-in-arms Ana kuzusu Bad news travels fast Kötü haber tez yayılır Barking dog never bites Havlayan köpek ısırmaz Barry does not have any hobbies. Barry’nin hiç hobisi yok. Barry has some hobbies. Barry’nin bazı hobileri var. Be quickly Acele et Be there, for me Orda ol, benim için Because of you Senin yüzünden Beth veya mary gelecek. Better late than never Geç olsun da güç olmasın Better lose the saddle than the horse Zararın neresinden dönülürse kardır Bob had been resting. Bob istirahat etmekteydi. Book of happiness Mutluluk kitabı Books and note-books are in the car. Kitaplar ve defterler arabanın içinde. Books are useful. Kitap yararlıdır. Both are wonderful. Her ikisi de harika! Both women are short. Her iki kadın da kısa. Bring the book to me. Kitabı bana getir. But how can that be? Ama bu nasıl olabilir ki? But I don’t know how i say Ama nasıl söylesem bilemiyorum But why do they call it Kızkulesi? Bye for a while Bir süreliğine güle güle Call me from this number: 053233384.... Beni bu numaradan ara: 0532 33384 .. Can I go? Gidebilir miyim? Can I show you with something? Size birşey gösterebilir miyim? Can I take the other one? Diğerini (diğer kalemi) alabilir miyim? Can I understand this book if I learn English? İngilizce öğrenirsem bu kitabı anlayabilir miyim? Can it rain tonight? Bu gece yağmur yağabilir mi? Can see the pain in your eyes Acıyı gözlerinde görebiliyorum Can she go too? O da gidebilir mi? Can you come back alone? Siz yalnız geri gelebilir misiniz? Can you connect me to room service please? Oda servisini bağlar mısınız Can you give me some water? Bana biraz su verirmisin? Can you help me? Yardım edebilir misiniz? Can you play the piano? Piyano çalabilir misin? Can you send me your picture? Resmini gönderir misin? Can you smoke in the hotel? Otelde sigara içiliyor mu? Can you speak Turkish? Türkçe konuşabilir misin? Can you tell me the time, please. Bana saati söyleyebilir misiniz? Can’t nothing hold us back Hiçbir şey bizi durduramaz Careful reading is necessary. Dikkatli okuma gereklidir. Cheers Şerefe Cheese is made from milk. Peynir sütten yapılır. Children enjoy playing. Çocuklar oynamaktan hoşlanırlar. Children should go to bed early. Çocuklar erken yatmalıdır. Civilized man can not live without electricity. Uygar insan elektrik olmadan yaşayamaz. Close your eyes Gözlerini kapat Come after 5;00 o’clock. Saat 5;00’ten sonra gel. Come along Haydi, çabuk Come at 5;00 o’clock. Saat 5;00’te gel. Come at 5;00 or 6 o’clock. Saat 5;00 veya 6;00’da gel. Come before 5;00 o’clock. Saat 5;00’ten evvel gel. Come by 5;00 o’clock. Saat 5;00’e kadar gel. Come in, won’t you? İçeri girmez misiniz? Come near. Yakına gel. Come on and dance with me Hadi gel dans et benimle Come to turkey for holiday Türkiyeye tatile gel Company meetings are held fortnightly. Şirket toplantıları 15 günde bir yapılır. Congratulations. Tebrikler. Could we go now? Şimdi gidebilir miyiz? Could we go yesterday? Dün gidebilir miydik? Could you pass the bread, please? Lütfen ekmeği uzatabilir misiniz? Could you repeat that please Tekrar edebilir misiniz? Covards die many times before their deaths Korkunun ecele faydası yoktur Cut your coat according to your cloth Ayağını yorganına göre uzat Çoğu erkek çocuk futboldan hoşlanır. Most boys like football. Did you fill the soup bowls? Siz çorba kaselerini doldurdunuzmu? Did you ask this subject? Siz bu konuyu sordunuzmu? Did you begin the school? Siz okula başladınızmı? Did you break the cups? Siz fincanları kırdınızmı? Did you bring the gold box? Siz altın kutusunu getirdinizmi? Did you build a school? Siz bir okul inşa ettiniz mi? Did you buy a helicopter? Siz bir helikopter satın aldınızmı? Did you catch a bear? Siz bir ayı yakaladınızmı? Did you choose a beautiful flower? Siz güzel bir çiçek seçdinizmi? Did you clean my dresses? Siz elbiselerimi temizledinizmi? Did you clean this class? Siz bu sınıfı temizledinizmi? Did you come here by train Sen buraya trenle mi geldin? Did you come here yesterday? Siz dün buraya geldinizmi? Did you cook the vermicelli soup? Siz tel şehriye çorbasını pişirdinizmi? Did you cut your beards? Siz sakallarınızı kesdinizmi? Did you drink the pomegranate water? Siz nar suyu içdinizmi? Did you drive the skate? Siz paten sürdünüzmü? Did you eat the rice soup? Siz pirinç çorbasını yedinizmi? Did you ever eat this fish? Bu balıktan hiç yedin mi? Did you ever take a wrong bus Siz yanlış bir otobüse bindiniz mi Did you fall from the chair? Siz sandalyeden düşdünüzmü? Did you feel the wind Rüzgarı hissediyor musun? Did you fight to the class yesterday? Sen, dün sınıfa kavga ettin mi? Did you fill the cups? Siz fincanları doldurdunuzmu? Did you find my necklace? Siz kolyemi buldunuzmu? Did you forget my name? Siz benim ismimi unutdunuzmu? Did you get the dinner? Siz akşam yemeğini hazırladınızmı? Did you give my keys? Siz benim anahtarlarımı verdinizmi? Did you go to the theater? Siz tiyatroya gitdinizmi? Did you hear the beautiful news? Siz güzel haberi işitdinizmi? Did you help your teacher? Siz öğretmeninize yardım ettiniz mi? Did you hit the car? Siz arabaya vurdunuzmu? Did you keep the silvers? Siz gümüşleri muhafaza ettiniz mi? Did you know the answers? Siz cevapları bildinizmi? Did you laugh this event? Siz bu olaya güldünüzmü? Did you learn the questions? Siz soruları öğrendinizmi? Did you leave the mosque? Siz camiyi terk ettiniz mi? Did you like my tortoise? Siz kaplumbağamdan hoşlandınızmı? Did you make the homework? Siz ev ödevini yapdınızmı? Did you meet my daughter? Siz benim kızım ile görüşdünüzmü? Did you open this subject? Siz bu konuyu açdınızmı? Did you owe for car? Siz araba için borçlandınız mı? Did you pay the weapon’s money? Siz silah’ın parasını ödedinizmi? Did you play the soccer? Siz futbol oynadınızmı? Did you put my car to garage? Siz arabamı garaja koydunuzmu? Did you read this beautiful stories? Siz bu güzel hikayeler okudunuzmu? Did you run this morning? Siz bu sabah koşdunuzmu? Did you say good morning? Siz günaydın dedinizmi? Did you see my daughter? Siz benim kızımı gördünüzmü? Did you sell my stories? Siz hikayelerimi satdınızmı? Did you send my sweater? Siz benim süeteri yolladınızmı? Did you shake the jevel’s box? Siz mücevher’in kutusunu salladınızmı? Did you show my jevels? Siz mücevherlerimi gösterdinizmi? Did you shut the teapot’s lid? Siz çaydanlığın kapağını kapadınızmı? Did you sit yesterday night? Siz dün gece oturdunuzmu? Did you smoke in my room? Siz odamda sigara içdinizmi? Did you speak all day? Siz bütün gün konuşdunuzmu? Did you spend your salary? Siz maaşınızı harcadınızmı? Did you stand in the Anıtkabir? Siz anıtkabirde durdunuzmu? Did you stay near my friend? Siz arkadaşımın yanında kaldınızmı? Did you steal my shoes? Siz ayakkabılarımı çaldınızmı? Did you swim on the sea? Siz denizde yüzdünüzmü? Did you take a pink blouse? Siz pembe bir bluz aldınızmı? Did you take the newspaper from table? Sen, gazeteyi masadan aldın mı? Did you talk near my friend? Siz arkadaşımın yanında konuşdunuzmu | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 9:58 pm | |
| Did you throw my new shirt? Siz yeni gömleğimi atdınızmı? Did you translate this stories? Siz bu hikayeleri tercüme ettiniz mi? Did you understand this subject? Siz bu konuyu anladınızmı? Did you use the computer last week? Siz geçen hafta bilgisayarı kullandınızmı? Did you use this bus? Siz bu otobüsü kullandınızmı? Did you walk in the garden? Siz bahçede yürüdünüzmü? Did you wash my dresses? Siz elbiselerimi yıkadınızmı? Did you write this subject? Siz bu konuyu yazdınızmı? Did you write your name? Siz adınızı yazdınızmı? Do they ever eat fish? Hiç balık yerler mi? Do you ever seen Bursa Bursayı gördün mü? Do you feel in me Beni hissedebiliyor musun? Do you feel it? Hissediyor musun bunu? Do you have any friends in İzmir? İzmir’de hiç arkadaşın var mı? Do you have health insurance? Sağlık sigortanız var mı? Do you have salad? Salatanız var mı Do you have some time for me? Bana ayıracak biraz zamanın var mı? Do you have these pants in a different color? Bu pantalonun baska rengi varmı Do you have to go? Gitmen gerekiyor mu? Do you know how expensive that book is? Bu kitabın ne kadar pahalı olduğunu biliyor musun? Do you know how fast this car is? Bu otomobilin ne kadar hızlı olduğunu biliyor musun? Do you like me? Benden hoşlanıyor musunuz? Do you love me? Beni seviyor musun? Do you recognize me? Beni tanıdın mı? Do you remember her name now? Onun adını hatırlıyor musun? Do you remember me Beni hatırladın mı? Do you see any clouds? Hiç bulut görüyor musun? Do you speak english? İngilizce biliyor musunuz? Do you stay wiht your parent Ailenle mi yaşıyorsun Do you still have doubts that Hala şüphelerin var mı Do you understand my words? Sözlerimi anlıyor musunuz? Do you want a cup of coffee? Bir fincan kahve ister misin? Do you want another apple? Sen bir başka elma ister misin? Do you want me Beni istiyor musun Do you want me to take you? Seni almamı ister misin? Does it hurt when I touch? Dokunduğumda acıyor mu? Does it often rain here? Burada sık sık yağmur yağar mı? Does it rain every day? Her gün yağmur yağar mı? Dogs are animals. Köpek bir hayvandır. Dolphins are very intelligent animals. Yunuslar çok zeki hayvanlardır. Don´t leave me lonely Beni yalnız bırakma Don’t be late Geç kalma Don’t be a prick Hıyarlık etme Don’t believe what you hear Duyduklarına inanma Don’t believe what you see Gördüklerine inanma Dont bother me Benim canımı sıkma Dont cry Ağlama Don’t deny me Beni inkar etme Dont forget me Beni unutma Don’t forget to call Aramayı unutma Don’t get me wrong Beni yanlış anlama Don’t go there now. Oraya şimdi gitme. Don’t hide your face Yüzünü gizleme Don’t let me down Sakın beni bırakma Don’t lie to me Yalan söleme bana Don’t look at me Bana bakma Don’t make me wait Beni bekletme Don’t need no other Başkasına ihtiyacım yok Don’t run quickly. Hızlı koşma. Don’t talk loudly at dinner table. Yemek masasında yüksek sesle konuşma. Don’t tell me what to believe Bana neye inanacağımı söyleme Don’t wanna rush it Aceleye getirmek istemiyorum Don’t waste your time on me Zamanını benimle harcama Don’t you cry tonight Bu gece sakın ağlama Don’t you try to hide it Saklamaya çalışma Dou you like what kind men? Nasıl erkeklerden hoşlanırsın? Dou you like what kind men? Ne tür erkeklerden hoşlanırsın? Dou you like what kind music? Ne çeşit müzikten hoşlanırsın Dou you see me? Beni görüyor musun? Dou you travel often Çok gezer misin? Dou you want see me? Beni görmek ister misin? Drugs are more expensive than before. İlaçlar eskiye göre daha pahalı. East or West, home is the best. Doğuda veya batıda en rahatı yuvamda. Enjoy your meal Afiyet olsun Enough Yeterli, kafi, gereği kadar Enough is enough Her şeyin fazlası zarar Even the best man sometimes stumbles Hatasız kul olmaz Every cloud has a silver lining Her felakette bir hayır vardır Every cloud has a silver lining Her şeyde bir hayır vardır Every day we pray for you Senin için her gün dua ediyoruz Every night I pray Her gece dua ederim Every word I say is true Her söylediğim kelime doğru EverybOdy are standing under a big tree. Herkes bir büyük ağacın altında duruyor. Everyday together always Her gün birlikteydik, her zaman Everyone are studying in the office. Herkes ofisde çalışıyor. Everyone is carrying a bag. Herkes, bir çantayı taşıyor. Everyone is coming. Herkes geliyor. Everything comes to him who waits Sabreden derviş muradına ermiş Everything now in the past Herşey geçmişte kaldı Everything’s changed Her şey değişti Excuse me. Afedersiniz. Fair enough. Bu kadar yeter. Faruk’s books are there. Faruk’un kitapları oradadır. Fatma çorba tabaklarına çorba koyuyor. Fatma is putting soup in the soup plates. Fatma is more beautiful than Zeynep. Zeynep’ten daha güzel fatma. Finally everything was settled. Sonunda her şey halledildi. Finally i gave way Sonunda pes ettim First you Önce sen Five students are sick. Beş öğrenci hastadır. Follow your heart Kalbini takip et For me you never really had the time Benim için asla zamanın olmadı Fork - knife - spoon - plate - glass Çatal - bıçak - kaşık - tabak - bardak Fortunately, we didn’t miss the last train. Şans eseri, son treni kaçırmadık. Frankly, I don’t like him very much. Açıkçası, onu pek sevmem. Galatasaray is my favorite Football club. Galatasaray benim favori takımımdır Game is over Oyun bitti Get more close to me Bana daha yakın ol Get on with it! Başla! Devam et! Get out Çık dışarı Give me your address Adresini ver Give me your mail address Mail adresini ver Give the horse a little water. Ata biraz su ver. Give yourself to me Kendini bana bırak Go straight, make the second left Düz git, ikinci sola dön Go there on Wednesday. Oraya çarşamba günü git. Go to your mother on Saturday. Cumartesi günü annene git. God bless you Çok yaşa Good day İyi günler Good evening! İyi akşamlar Good food is the backbone of life Can boğazdan gelir Good night! İyi geceler Good words are worth much, and cost little Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır Good-bye Allahaısmarladık Gordon’s hat is black. Gordon’un şapkası siyahtır. Got me affected Beni etkiledin Great Harika Habit lasts for a life-time Can çıkmayınca huy çıkmaz Had he money in this pocket? Cebinde parası var mıydı? Had I seen the fie, I would have reported. Yangını görmüş olsaydım, bildirirdim. Halk oraya gidiyor. People are going there. Haluk is as handsome as Orhan. Haluk, orhan kadar yakışıklıdır. Hard work requires working hard. Ağır iş sıkı çalışmayı gerektirir. Hardly scarcely barely Hemen hemen hiç, hiç, ancak, güçbela, zar zor Has he been to England? İngiltere’de bulunmuş mu? Has she ever called you? O bayan size hiç telefon etti mi? Has the post arrived yet? Posta daha gelmedi mi? Hasan bakıyor, ve gülüyor. Hasan is looking and laughing. Hasan bey bir sandalyede oturuyor. Hasan bey is sitting on a chair. Hasan Bey is sitting on a chair. Hasan bey bir sandalyede oturuyor. Hasan is the tallest man in our class. Hasan bizim sınıfımızda en uzun adamdır. Hat - t-shirt - dress shirt - sweater Şapka - tişört - gömlek - kazak Have you ever played table tennis? Sen şimdiye kadar masa tenisi oynadın mı? Have you counted the chickens? Tavukları saydın mı? Have you done your homework? Ödevini yaptın mı? Have you ever been to an opera? Hiç operaya gittin mi? Opera tecrüben oldu mu? Have you ever been to China Hiç çinde bulundunmu? Have you ever been to Mexico? Sen hiç meksiko’da bulundun mu? Have you ever been turkey Türkiyeye geldin mi? Have you ever eaten caviar Hiç havyar yedinmi ? Have you ever eaten sushi? Hiç suşi yedin mi? Have you finished your homework? Ödevini bitirdin mi? = şu an hazır mı? Have you gone to Paris? Paris’e gittin mi? Have you got a pic Fotografın var mı? Have you got any boyfriend? Erkek arkadaşın var mı? Have you got mobile phone? Cep telefonun var mı? Have you seen her? Onu gördün mü? Have you seen Matthew? Matthew’i gördün mü? Have you seen them lately? Son zamanlarda onları gördün mü? Have your ever played hockey? Hiç hokey oynadın mı? Haven"t you got ready yet? Look at the time! Hala hazır değil misin? Saate bak! He abduct O kaçırır He abduct the bus. O, otobüsü kaçırır. He abort O düşürür He abort your child. O, senin çocuğunu düşürür. He accomplish O başarır He accomplish the quiz. O, sınavı başarır. He accost O sarkıntılık eder He accustom O alıştırır He accustom you cigarettes. O, seni sigaralara alıştırır. He acknowledge you. O, seni tanır. He acquit O beraat ettirir He adjust the cinema time. O, sinema zamanını ayarlar. He admit the crime. O, suçu itiraf eder. He affiliate with the cupboard. O, dolapla birleşir. He always behaves naturally. O daima doğal hareket eder. He always comes late. O daima geç gelir. He always gets up very early. O daima çok erken kalkar. He amass my bag. O, benim çantamı getirir. He angle this world. O, bu dünyayı başka açıdan gösterir. He announce the meeting. O, toplantıyı ilan eder. He apportion the apples. O, elmaları paylaştırır. He apprise the event. O, olayı söyler. He associate you a famous. O, seni bir ünlü benzetir. He avenge from he of friends. O, arkadaşlardan onun öcünü alır. He await the bus. O, otobüsü bekler. He backspace the word. O, sözcüğü siler. He bash the man. O, adama şiddetle vurur. He became a doctor. Doktor oldu. He became happy. Mutlu oldu. He became ill. Hastalandı. He buy food for his children. O, onun çocukları için yiyeceği satın alır. He called me to help him with his work. Beni, işine yardım edeyim diye çağırdı. He can hardly see. O pek göremez. He can speak good English. İngilizce’yi iyi konuşur. He can’t see very well. Çok iyi göremez. He come after ten o’clock . O, saat ondan sonra gelir. He couldn’t sleep until dawn. Gün doğana kadar uyuyamadı. He finished three days ago Üç gün önce bitirdi He gave me. O bana verdi. He goes to work on Saturdays. Cumartesi günleri işe gider. He had a big basket in his hand. Onun ellerinde bir büyük sepet var. He had examined me before. Beni daha önce de muayene etmişti. He has a big book in his hand. Onun ellerinde büyük bir kitap var. He has a memory like sieve Hafızası çok kötüdür He has achieved his goal already Hedefine ulaştı bile He has always been honest O daima dürüst olmuştur He has broken his leg Ayağını kırdıayağı halen kırık He has just gone home O, biraz önce evden çıktı He has just gone out Henüz dışarı çıktı He has just left. Az önce ayrıldı. He has not shown up lately Son zamanlarda ortalıkta görünmüyor He has studied English and French O, ingilizce ve fransızca okudu He has studied English for 5 years. Beş yıldır ingilizce öğreniyor. He has thinking of resigning. İstifa etmeyi düşünüyordu. He has wery money. Onun çok parası var. He has won 3 Oscars 3 oscar kazandı He is crossing river by ship. O nehiri gemiyle geçiyor. He is a good boy. O iyi bir çoçuktur. He is a little lazy. O biraz tembeldir. He is an interesting person. O ilginç bir kimsedir. He is at home, isn’t he? O evdedir, değil mi? He is at home. O evdedir. | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:00 pm | |
| He is at school today. Bugün okuldadır. He is beginning to say a few English words. O birkaç ingilizce kelime söylemeye başlıyor. He is cooking the vegetables. O, sebzeleri pişiriyor. He is drawing a map on the blackboard. O , karatahtada bir harita çiziyor. He is eating my soup. O , benim çorbamı yiyor. He is experienced enough to solve this problem. O bu sorunu çözecek kadar deneyimlidir. He is going to Ankara by train. O, trenle ankara’ya gidiyor. He is in trouble. Başı belada. He is learning English with her friends. O, onun arkadaşlarıyla ingilizce’yi öğreniyor. He is leaving our country at the end of this month. O, bu ayın sonunda bizim ülkemizden ayrılıyor. He is looking the mountaines. O, dağlara bakıyor. He is looking at the sports page. O, spor sayfasına bakıyor. He is looking at Zeynep with empty eyes. O, boş gözlerle zeynep’e bakıyor. He is looking for his bag. O, onun çantasını arıyor. He is much happy than before. Eskisinden çok daha mutlu. He is my closest friend O benim en yakın arkadaşım He is not a very polite person. O çok kibar bir insan değildir. He is not going to buy the house. O, evi satın almayacak. He is possibly a crook. O muhtemelen bir sahtekar. He is rather stupid, but his friend is fairly clever. O oldukça aptaldır ama kızkardeşi oldukça zekidir.) He is reading a newspaper. O bir gazete okuyor. He is rich enough to buy that land. O araziyi alacak kadar zengin. He is saying our event. O , bizim olayı diyor. He is sitting near me. O benim yanımda oturur. He is smiling and is begining to walk. O gülümsüyor ve yürümeye başlıyor. He is smoking a cigarette. O bir sigara içiyor. He is such a nice person that everybOdy likes him. O kadar iyi bir insan ki herkes onu sever He is talking in the library. O, kütüphanede konuşuyor. He is talking loud Yüksekten atıyor. He is the best athlete in our school. Okulumuzdaki en iyi sporcudur. He is the best driver that ı’ve seen. Gördüğüm en iyi sürücüdür. He is the best man I have ever seen O gördüğüm en iyi insandır He is the tallest boy in our class. Sınıfımızın en uzun boylu çocuğudur. He is too old. O çok (aşırı) yaşlı. He is too young to marry. Evlenmek için çok genç. He is very talented. O çok yeteneklidir. He is waiting at home now. O, şimdi evde bekliyor. He lives a high life. Lüks bir yaşantısı var. He lives on Büklüm Street. Büklüm sokağında oturuyor. He look at the travel brochure. O, yolculuk broşürüne bakar. He looks quit tired. O oldukça yorgun görünüyor. He made up his mind to stay. Kalmaya karar verdi. He might have given the painting to someone Boyayı birine vermiş olabilir He must not have finished yet. Henüz bitirmemiş olmalı. He never smokes. O asla sigara içmez. He run now in the garden. O şimdi bahçede koşar. He said he might come late. Geç gelebileceğini söyledi. He said he would call me. Beni arayacağını söyledi. He said I should stay with him. Onunla kalmam gerektiğini söyledi. He said I’d better slow down. Yavaşlamamın iyi olacağını söyledi. He say a few English words. Birkaç ingilizce kelime söyler. He should have played better. Daha iyi oynaması gerekirdi. He should have told you earlier Sana daha önce söylemeliydi He sometimes goes fishing. Bazan balığa gider. He studied sufficiently. Yeteri kadar çalıştı. He talks all the time. O, sürekli konuşur. He talks too quickly to understand. O anlaşılamayacak kadar hızlı konuşuyor. He told me he might be late. Bana gecikebileceğini söyledi. He wait four hours you. O, dört saat seni bekler. He walks slowly. O ,yavaş yürür. He went home to change his clothes. Eve elbisesini değiştirmek için gitti. He will be 24 by the time he has finished school Okulu bitirdiğinde 24 yaşında olacak He won’t lend me any money. Bana hiç borç para vermeyecek. He writes his name with a red pencil. O kırmızı bir kurşun kalem ile onun adını yazar. He wrote a letter to him. Ona bir mektup yazdı. He wrote it himself. O kendisi yazdı. He’s fairly a good teacher. Gerçekten iyi bir öğretmendir. He’s quite an interesting man. O çok ilginç bir adamdır. Help the man. Adama yardım et. Her latest book is about child care.Son Yeni kitabı çocuk bakımı hakkındadır. Her little girl is much better than my daughter. Benim kızımdan çok daha iyi onun küçük kızı. Her mother knows where she goes. Annesi onun nereye gittiğini biliyor. Her work is very much better. Onun çalışması çok daha iyi Here I am İşte ben Here I am again Yine buradayım Herkes bir büyük ağacın altında duruyor. EverybOdy are standing under a big tree. Herkes bir madeni parayı almayı deniyor. EverybOdy are trying to get a coin. Herkes geliyor. Everyone is coming. Herkes ofisde çalışıyor. Everyone are studying in the office. Herkes, Anıtkabir’i ziyaret ediyor. EverybOdy are visiting the anıtkabir. Herkes, bir çantayı taşıyor. Everyone is carrying a bag. Herşeyi olduğu gibi söyler She tells it like it is He’s gone to the fish market Balık pazarına gitti His house is in İstanbul? Evi istanbul’dadır. His presence at the meeting was surprising. Toplantıda bulunuşu şaşırtıcıydı. His speech was fairly effective. Onun konuşması epeyi etkiliydi. His teachers’ cars aren’t new. Onun öğretmenlerinin otomobilleri yeni değildir. His Turkish is very bad. Onun Türkçesi çok kötü. Honestly, I am not so pleased with her performance. Dürüstçesi, onun performansından pek memnun kalmadım. Hopefully, he won’t fail in the exam. İnşAllah, sınavda başarısız olmaz. Hour - day Saat - gün How are all my teachers and friends? Nasıl benim bütün öğretmenlerim ve arkadaşlarım? How are you getting the money? Nasıl para alıyorsun? How are you? Nasılsınız? How are your wife and your daughter? Sizin eşiniz ve sizin kız evlat nasıldır? How big is your room? Odanız ne kadar büyüktür? How can I be sure that you won’t go Gitmeyeceğinden nasıl emin olabilirim How could you do it! Bunu nasıl yapabildin! How could you ever be so cold ? Nasıl bu kadar soğuk kanlı olabildin? How did it end up like this? Nasıl bu hale geldi? How do I catch the mouse? Ben fareyi nasıl yakalarım? How do you do Memnun oldum How do you do it? Onu nasıl yaparsınız? How does he find his way? Yolunu nasıl bulur? How far is Ankara? Ankara ne kadar uzaklıktadır? How high is this mountain? Bu dağ ne kadar yüksekliktedir? How is business? İşler nasıl? How is everything Durumun nasıl? How is your family? Aileniz nasıl? How is your mother? Sizin anne nasıldır? How is your wife? Eşin nasıl? How long can you tolerate it Buna ne kadar tahammül edebilirsin How long does it take to go there? Oraya gitmek ne kadar alır? How long have you been at this school? Ne kadar süredir bu okulda bulunmaktasın? How long is a class? Bir ders ne kadar sürer? How long is this table? Bu masa ne kadar uzunluktadır? How long shall we stay in Paris? Paris’de biz ne kadar zaman kalacağız? How many are there? Kaç tane vardır? How many books do you have? Kaç tane kitabın var? How many coins did you get? Siz kaç tane madeni paralar hazırladınız? How many dogs and cats are there behind the car? Arabanın arkasında kaç tane köpekler ve kediler vardır? How many people are here? Kaç kişi buradadır? How much are these shoes? Bu ayakkabı kaça How much are they? Onlar ne kadardır? How much does it cost? Fiyatı ne kadar? How much is a kilo? Kilosu kaçadır? How much is it? Kaç lira? How much money is lost? Ne kadar para kayboldu? How much shall I give? Ben ne kadar vereceğim? How much time do we have? Ne kadar zamanımız var? How often do you come here? Buraya ne kadar sık gelirsiniz? How old are you? Kaç yaşındasınız? How old is this building? Bu bina ne kadar eskidir? How shall we go there? Biz nasıl oraya gideceğiz? How shall we go? Nasıl gidelim? How surprised she was! Nasıl da şaşırmıştı! How tall are you? Boyunuz ne kadardır? How tall is this building? Bu bina ne kadar yüksekliktedir? How was I to know? Nasıl bilebilirdim ki? How was your shopping? Sizin alışveriş nasıldı? How would you like to go? Nasıl gitmek istersiniz? Hurry up and come and save me Acele edin gelip beni kurtarın I attempt he. Ben, onu denerim. I attempt the dance. Ben, dansı denerim. I attempt the volleyball. Ben, voleybolu denerim. I use the tractor every day. Ben, her gün traktörü kullanırım. I wash my face with cold water. Ben, soğuk suyla benim yüzümü yıkarım. I abandon Ben bırakırım I abandon the cigarette. Ben, sigarayı bırakırım. I accelerate Ben hızlandırırım I accelerate the work. Ben, işi hızlandırırım. I acquire two tickets. Ben, iki bileti elde ederim. I addict my program. Ben, benim programıma bağımlı olurum. I admonish my friend. Ben, benim arkadaşımı kibarca uyarırım. I advise you to always behave naturally. Sana daima doğal davranmanı tavsiye ederim. I affect the everybOdy. Ben, herkesi etkilerim. I affix my notebook. Ben, benim defterimi iliştiririm. I also know how to play basketball. Basket oynamasını da bilirim. I always brushed my teeth before I want to bed. Yatmadan önce dişlerimi fırçalardım. I always do my work first. Her zaman işimi önce yaparım. I always get up and go Hep uyanıp gidiyorum I always get up early. Daima erken kalkarım. I always look at the world through rose coloured g Dünyaya her zaman pembe gözlüklerle bakarım I am opening the train’s windows now. Ben, şimdi trenin pencerelerini açıyorum. I am talking for you. Ben, senin için konuşuyorum. I am thinking thanking for help. Ben yardım için teşekkür etmeyi düşünüyorum. I am useing the computer every time. Ben, her zaman bilgisayarı kullanıyorum. I am accusromed to reading at night. Geceleri okumaya alışkınım. I am also well,thank you. Bende iyiyim çok teşekkürler. I am an accountant Ben muhasebeciyim I am angry. Kızgınım. I am answering the telephone. Ben, telefonu cevaplıyorum. I am bored stiff. Sıkıntıdan patlıyorum I am buying a cheap jacket. Ben, ucuz bir ceketi satın alıyorum. I am catching the fly. Ben, sineği yakalıyorum. I am cleaning my computer. Ben, benim bilgisayarımı temizliyorum. I am coll Bomba gibiyim | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:00 pm | |
| I am coming from Ankara. Ben, ankara’dan geliyorum. I am cool! Harikayım I am correcting my mistake. Ben, benim hatamı düzeltiyorum. I am counting the children. Ben, çocukları sayıyorum. I am crying for the ill brother. Ben, hasta erkek kardeş için ağlıyorum. I am cuting the watermelon. Ben, karpuzu kesiyorum. I am cuting the watermelon. Ben, karpuzu kesiyorum. I am cutting the bread with a knife. Ben, bir bıçakla ekmeği kesiyorum. I am dancing by my baby. Ben, benim bebeğimle dans ediyorum. I am dead bored Canım çok sıkılıyor. I am dieing from cold. Ben, soğuktan ölüyorum. I am doing my homework. Ben, benim ödevimi yapıyorum. I am done with this Benden bu kadar I am enjoying your dresses. Ben, senin giysilerini beğeniyorum. I am feeling happy already. Ben, şimdiden mutlu hissediyorum. I am filling the tea the cups. Ben, çayı fincanlara dolduruyorum. I am fine, too. Ben de iyiyim. I am forgeting your name. Ben, senin ismini unutuyorum. I am getting angry. Kızmaya başlıyorum. I am giving my book to my teacher. Ben, benim öğretmenime benim kitabımı veriyorum. I am glad we met Tanıştığımıza çok memnun oldum I am going in shame. Utanıyorum I am going shopping alone. Ben yalnız alışverişe gidiyorum. I am going the cinema with my girl friend. Ben, benim kız arkadaşımla sinemaya gidiyorum. I am going to give these to my friends. Ben, benim arkadaşlarıma bunlara vereceğim. I am going to San Diego San diego’ya gidiyorum. I am going to study English this year. Bu yıl, ingilizce çalışacağım. I am going to the cinema. Ben, sinemaya gidiyorum. I am going to theater early tonight. Ben, bu gece tiyatroya erken gidiyorum. I am going to Turkey from England. Ben, ingiltere’den türkiye’ye gidiyorum. I am going with my father. Ben, benim babamla gidiyorum. I am growing impatient. Sabrım taşıyor. I am hungry. Açım. I am in a hurry Acelem var I am in a red Boğazıma kadar borca battım I am interested in your past. Senin geçmişinle ilgiliyim. I am learning English. Ben, ingilizce’yi öğreniyorum. I am leaving İstanbul next week. Gelecek hafta istanbul’dan ayrılacağım. I am leaving tomorrow. Yarın hareket ediyorum.. I am less patient than a saint. Ben bir azizden daha az sabırlıyım. I am looking for my dog. Ben benim köpeğimi arıyorum. I am looking for my glasses. Ben, benim gözlüklerimi arıyorum. I am looking forward to seeing you. Sizi görmek için sabırsızlanıyorum. I am losing my everything. Ben, benim her şeyimi kaybediyorum. I am loving my girl friend. Ben, benim kız arkadaşımı seviyorum. I am making a chair. Ben bir sandalyeyi yapıyorum. I am making a chair. Ben bir sandalyeyi yapıyorum. I am meeting you in the cafe now. Ben, şimdi kafede seni karşılıyorum. I am not fighting with your father. Ben, senin babanla kavga etmiyorum. I am not waiting my girl friend. Ben, benim kız arkadaşımı beklemiyorum. I am not as enthusiastic about this as you are. Bu konuda senin kadar hevesli değilim. I am not as happy as you are. Ben senin kadar mutlu değilim. I am not going to cook. Ben yemek pişirmiyeceğim. I am not missing nothing. Ben, hiçbir şeyi kaçırmıyorum. I am not shaking the eggs. Ben yumurtaları sallamıyorum. I am not working today. Ben, bugün çalışmıyorum. I am promising for to learn. Ben söz veriyorum öğrenmek için. I am reading a new book this week. Bu hafta yeni bir kitap okuyorum. I am really sleepy Çok uykusuzum I am receiveing the presents today. Ben bugün hediyeler alıyorum. I am remembering your friends’ name. Ben senin arkadaşlarının ismini hatırlıyorum. I am saying the telephone numbers. Ben, telefon numaralarını söylüyorum. I am showing my photos my girl friend. Ben kız arkadaşıma fotoğraflarımı gösteriyorum.. I am sick Hastayım I am sitting in the chair now. Şimdi koltukta oturuyorum. I am skinny. Ben sıskayım. I am snowed under Çok yoğunum I am so young and you are so old. Ben çok gencim ve sen çok yaşlısın I am sorry, my English isn’t very good. Ben üzgünüm, benim ingilizcem çok iyi değildir. I am staying in Bursa Ben bursada oturuyorum I am stronger than he is. Ben ondan daha güçlüyümdür. I am studying French this year. Bu yıl ben fransızca çalışıyorum. I am sure. Eminim I am surprised. Şaşırdım. I am talking by your father. Ben babanızla konuşuyorum. I am telling English. Ben, ingilizce söylüyorum. I am telling every time. Ben, her zaman söylüyorum. I am thanking my friends always. Ben, her zaman benim arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. I am thinking about the museum tour. Ben, müze turu hakkında düşünüyorum. I am tired. Yorgunum. I am to start work next week. Gelecek hafta işe başlamam gerekiyor. I am too alone. Ben çok yalnızım. I am too tired to go to the cinema. Sinemaya gidemeyecek kadar yorgunum. I am touching the snake. Ben, yılana dokunuyorum. I am trying to teach Zeynep English. Ben zeynep’e ingilizce öğretmeyi deniyorum. I am trying you. Ben, seni deniyorum. I am trying you. Ben, seni deniyorum. I am Turkish. I am coming from Istanbul Türküm, istanbul’dan geliyorum I am understanding you. Ben, seni anlıyorum. I am used to getting up early. Erken kalkmaya alışkınım. I am very good at tennis. Teniste iyiyimdir. I am very happy here, but I miss you all. Burada çok mutluyum fakat hepinizi çok özlüyorum. I am very happy. Ben çok mutluyum. I am Very well, thank you. Çok iyiyim, teşekkür ederim I am waiting Bekliyorum I am wanting to buy everything. Ben her şeyi satın almayı istiyorum. I am watching the dresses in the shop. Ben , mağazada elbiseleri seyrediyorum. I am well. İyiyim. I am wery surprised. Çok şaşırdım. I am working part-time. Ben yarım gün çalışıyorum. I am writing on the blackboard. Ben, karatahtada yazıyorum. I amble the way. Ben, yolda yavaşça yürürüm. I ameliorate my mistake. Ben, benim hatamı düzeltirim. I amend your garden. Ben, senin bahçeni ıslah ederim. I amuse the girls. Ben, kızları eğlendiririm. I annihilate this gun. Ben, bu silahı yok ederim. I annotate my door. Ben, benim kapıma açıklayıcı not eklerim. I anticipate from you. Ben, senden önce davranırım. I appease my mother. Ben, benim annemi yatıştırırım. I appreciate the things ya do to please me Beni memnun etmek için yaptıklarına minnettarım I articulate about your friends. Ben, senin arkadaşlarının hakkında açık konuşurum. I ask this address. Ben, bu adresi sorarım. I ate the salad. Ben , salata yedim. I atone my brother. Ben, benim erkek kardeşimin gönlünü alırım. I attend from the balcony. Ben, balkondan bakarım. I attend from the hill. Ben, tepeden bakarım. I attend from the window. Ben, pencereden bakarım. I bathe my foots. Ben, benim ayaklarımı yıkarım. I beat your friend of the chess. Ben, senin satranç arkadaşını yenerim. I beckon the yellow house. Ben, sarı eve işaret ederim. I been longing for the moment Bu anı bekleyip durdum I began to run. Ben koşmaya başladım. I beguile my mother. Ben, benim annemi kandırırım. I belabor my father. Ben, benim babamı ikna ederim. I believe the god. Ben, tanrı’ya inanırım. I belittle my friends. Ben, benim arkadaşlarımı küçümserim. I berate your friends. Ben, senin arkadaşlarını azarlarım. I beset the bag my car. Ben, çantayı benim arabama sıkıştırırım. I bet for horse. Ben, at için bahse girerim. I bit the dog. Ben, köpeği ısırdım. I blaspheme about his friend. Ben, onun arkadaşının hakkında kötü sözler söylerim. I borrow from my friend. Ben, benim arkadaşımdan ödünç alırım. I bought these things. Ben , bu şeyleri satın aldım. I breathe every time. Ben, her zaman nefes alırım. I breed a cow. Ben, bir ineği beslerim. I broadcast my novel. Ben, benim romanımı yayınlarım. I broke the glass. Ben , bardağı kırdım. I brought your jacket. Ben ceketinizi getirdim. I burnt the CD. Ben, cd’i yaktım. I buy a book. Ben, bir kitabı satın alırım. I buy a car. Ben, bir arabayı satın alırım. I buy a jacket. Ben, bir ceketi satın alırım. I calculate our money. Ben, bizim paramızı hesaplarım. I came earlier. Ben daha erken geldim. I came from Ankara. Ben ankara’dan geldim. I came home early last year. Geçen yıl eve erken gelirdim. I came home to have lunch. Eve yemek yemeğe geldim. I can drive faster than you. Senden daha hızlı sürebilirim. I can go back Geri dönebilirim I can hardly hear you. Seni (hemen hemen) hiç duymuyorum. I can see you hardly. Seni güçlükle(zarzor) görebiliyorum. I can speak English as well as you. Senin kadar iyi ingilizce konuşabilirim. I can speak very little english Çok az ingilizce biliyorum I can tell what your thinking Ne düşündüğünü söyleyebilirim I can understand you perfectly. Seni mükemmelen anlayabiliyorum. I cannot take this anymore Artık buna dayanamıyorum I can’t be happy Mutlu olamıyorum I cant believe my ears. Kulaklarıma inanamıyorum. I can’t block you out Seni düşüncemden çıkaramıyorum I can’t decide which to buy. Hangisini alacağıma karar veremiyorum. I can’t forget Fatma Girik’s last film. Ben, fatma girik’in son filmini unutamam. I can’t go on Devam edemiyorum I can’t hear what you are saying. Ne dediğini işitemiyorum. I can’t hear you. Sizi duyamıyorum. I cant live without you. Sensiz yaşayamam I can’t live without your love. Senin aşkın olmadan yaşayamam I can’t remember how many times ı’ve seen her. Onu kaç kez gördüğümü hatırlamıyorum. I can’t see anything Hiçbir şey göremiyorum I can’t see your face Yüzünü göremiyorum I can’t sleep at night Geceleri uyuyamıyorum I can’t think Düşünemiyorum I can’t think of a single thing Tek bir şey bile düşünemiyorum I can’t understand how they do it. Onu nasıl yaptıklarını anlayamıyorum. I catch the cat. Ben, kediyi yakalarım. I caught those birds. Ben şunlar kuşları yakaladım. I change his notebook. Ben, onun defterini değiştiririm. I choose a beautiful flower. Ben, güzel bir çiçeği seçerim. I chose these fruits. Ben , bu meyvaları seçtim. I clean the window. Ben, pencereyi temizlerim. I come the theater. Ben, tiyatroya gelirim. I continue the talk . Ben, konuşmaya devam ederim. I cook the fish good. Ben, balığı iyi pişiririm. I correct his mistake. Ben, onun hatasını düzeltirim. I could beat him now. Onu şimdi yenebilirim. I could beat him then. Onu o zaman yenebilirdim. I could not quite understand what you said. Tam olarak ne söylediğinizi anlıyamadım I could run fast when I was young. Gençken hızlı koşabilirdim. I couldnt care less! Beni ilgilendirmez! I count the moneys. Ben, paraları sayarım. I cross by the bicycle. Ben, bisikletle geçerim. I cry the ill humans. Ben, hasta insanlar ağlarım. I cut the meat with a big knife. Ben, büyük bir bıçakla eti keserim. I cut my finger. Parmağımı kesdim. I cut the bread. Ben, ekmeği keserim. I dance nice. Ben, güzel dans ederim. I did my work as he had taught me. İşimi bana öğrettiği gibi yaptım. I did not like this pen. Bu kalemi sevmedim. I didn’t know. Bilmiyordum. I die for you. Ben, senin için ölürüm. I do not want these plates. Bu tabakları istemiyorum. I don`t know Bilmiyorum I don`t know what I want Ne istediğimi bilmiyorum I don`t lie Yalan söylemem I don’t believe you know me Beni inanmıyorum tanıdığına I dont care if that’s not fair Bu adil mi değil mi umursamıyorum I don’t even know Ben bile bilmiyorum I don’t have to go. Gitmek zorunda değilim. I don’t look at the clock Saate bakmıyorum | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:01 pm | |
| İt is five to six Saat 5:55 İt is for the best Böylesi en hayırlıdır. İt is four fourty five / quarter to five Saat 4:45 İt is noon Saat 12:00 p.m. İt is one fifteen / it is quarter after one Saat 1:15 a.m. İt is ten after midnight Saat 12:10 a.m. İt is three thirty Saat 3:30 İt sounds so good Kulağa çok hoş geliyor İt`s time to go Gitme zamanı geldi İt’s right for me Bana göre doğru İt’s all up to you Her şey sana bağlı İt’s going to carry on Bu böyle devam edecek İt’s not just gonna to happen like that Bu sefer öyle olmayacak İt’s not that bad O kadar da kötü değil İt’s so boring Çok sıkıcı January - february - march -april Ocak - şubat - mart - nisan Japan has become a super power Japonya süper bir güç oldu John has taught math for twenty years John 20 yıldır matematik öğretiyor John taught math for twenty years John 20 yıl matematik öğretti Just give me myself Beni kendime bırak Just have a look Sadece bir göz at Just like before Her zamanki gibi Just settle down my dear Sadece rahatına bak sevgilim Just tell me the truth Bana sadece doğruyu söyle Kemal’s horse is under the tree. Kemal’in atı ağacın altındadır. Kiss my ass Havanı alırsın Korku filmlerinden hoşlanır. She likes horror films. L done made it through Basardim L don’t give a damn about who’s around Etrafımdakileri umursamam Last summer we went to Antalya. Geçen yaz antalya’ya gittik. Last week the weather was awfull. Geçen hefta hava berbattı. Last Year, last month, last week Geçen yıl, geçen ay, geçen hafta Lately I’m so tired Son günlerde çok yorgunum Let me go Bırak da gideyim Let me introduce you myself Sana kendimi tanıtıyım Let´s make a new start Hadi yeni bir başlangıç yapalım Lets go Gidelim Lets go out Dışarı çıkalım Let’s go to a cinema. Bir sinemaya gidelim. Let’s go! Hadi gidelim Let’s have dessert also. Tatlı da yiyelim Let’s sit at this table. Bu masaya oturalım Let’s take a taxi. Taksiye binelim. Let’s take a walk. Yürüyüş yapalım. Lets talk Hadi konuşalım Lets we talk over often Görüşelim Let’s write Yazişalım Life seems so pathetic Hayat beş para etmez görünüyor Listen to me now Şimdi beni dinle Listen to the melody Melodiyi dinle Look into my eyes Gözlerimin içine bak Looks like you Sana benziyor Lora has never broken a leg Lora bacağını hiç kırmadı Love endlessly Sonsuza dek sev Love in my heart is forever. Sevgim sonsuza dek sürecek Mad years passed Çılgın yıllar geçti Man has his problems. İnsanların kendi sorunları vardır. Man make houses, women make homes Yuvayı dişi kuş yapar Mankind has always progressed İnsanlık daima ilerlemiştir Many a little makes a mickle Damlaya damlaya göl olur Mary had not been coming home. Mary eve gelmekte değildi. May I have your address? Adresinizi alabilir miyim? May I have your phone number please? Telefon numaranızı alabilir miyim? May I help you? Yardımcı olabilir miyim? May I join you? Size katılabilir miyim? May I see your passport please? Pasaport lütfen May I write a check? Çek yazabilir miyim? Maybe when time goes by ı’ll understand Belki zaman geçtikçe anlarım Me too! Ben de Mehmet is expert on computer. Mehmet bilgisayarda uzmandır. Mehmet’s father is a teacher. Mehmet’in babası bir öğretmendir. Mehmet’s is the most interesting book in the group. Mehmet’inki, gruptaki en enteresan kitaptır. Melissa waited for 30 minutes Melisa 30 dakika bekledi Mind your own business Siz kendi işinize bakın Modern cars don’t make much noise. Modern arabalar fazla gürültüyü yapmaz. Monday - tuesday - wednesday Pazartesi - salı - çarşamba - More importantly, I did it my way. Daha önemlisi, herşeyi bildiğim gibi yaptım. More or less Aşağı yukarı Most of the apples were bad. Çoğu elmalar kötüydü. Most people have stopped smoking. Çoğu insanlar sigarayı bıraktı. Move it slow Yavaş hareket et My bag are cheaper and better than the others. Benim çantam diğerlerinden daha ucuz ve daha iyi. My brother is a lawyer. Erkek kardeşim avukattır. My children know the address. Benim çocuklarım, adresi bilir. My computer automate the work. My daughters are putting this table the flowers. My english is not good. İngilizcem iyi değil My father build the bridges. Benim babam, köprüleri inşa eder. My father grows wheat. Benim babam, buğday yetiştirir. My father invited the children to england. My father is in Afrika. Babam afrika’dadır. My father is on the telephone. Babam telefonda. My father is teaching English at a school. Babam bir okulda ingilizceyi öğretiyor. My father’s English isn’t very good. Benim babamın ingilizcesi çok iyi değildir. My Father’s name is Tom. Babamın adı tom’dur. My friend await your doctor. My friends are laughing the comic events. Benim arkadaşlarım, komik olaylara gülüyor. My friends can speak English better than I. Arkadaşlarım ingilizce’yi benden iyi konuşabiliyorlar. My grandmother await the train. My heart is breaking Kalbim kırılıyor My heart is worn Kalbim yıprandı My house is a little far from here. Evim buradan biraz uzak. My life is all you Yaşamım senden ibaret My money was stolen. Param çalındı. My monkeys are playing in the circus. My mother has a green hat. Annemin yeşil bir şapkası var. My mother is a good cook. Annem bir iyi aşçıdır. My mother is going to buy a new dress. Benim annem, yeni bir giysi satın alacak. My mother is inviting you the dinner. Benim annem, seni yemeğe davet ediyor. My mother is talking at the telephone. Benim annem, telefonda konuşuyor. My mother is talking at the telephone. Benim annem, telefonda konuşuyor. My Mother’s name is Suzan. Annemin adı suzan’dır. My mouth can’t speak Ağzımdan laf çıkmyor My name is.... Benim adım ....... | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:02 pm | |
| My patience getting short Sabrım azalıyor My room number is 233 Oda numaram 234 My son’s name is Mark Oğlumun adı mark. My sweet angel Tatlı meleğim My wife’s name is Marylynne Eşimin adı marylynne My work is over. We can go out now. İşim bitti. Şimdi çıkabiliriz. Never felt so lonely I Hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim ben Never leave me Beni hiç terketme Nevermind Boşver Nice meeting you Sizinle tanışmak çok hoş Nice to meet you Tanıştığımıza memnun oldum Nice to see you. Seni gördüğüme sevindim No money Para yok No one can better this Kimse bunu daha iyi yapamaz No one can live in sorrow Kimse acılar içinde yaşayamaz No one really knows why this is happening Kimse gerçekten bilmez bunun neden olduğunu No, thanks I"ve already had one Hayır, teşekkürler ben çoktan bir tane içtim NobOdy is calling you. Kimse seni aramıyor. NobOdy one is waiting for you. Seni hiç kimse beklemiyor NobOdy wants to be alone Hiç kimse yalnız olmak istemez Not a moment to spare Boşa harcayacak bir dakikam yok Not so great O kadar da iyi değil Not so hot Pek iyi sayılmaz Not yet Henüz değil Nothin’ in my life has been the same Hayatımdaki hiçbir şey eskisi gibi olmadı Nothing is brothering me. Hiçbir şey beni rahatsız etmiyor. Nothing really matters Hiçbir şey önemli değil Nothing so bad but might have been worse. Beterin beteri var Nothing takes the past away Hiçbir şey geçmişi silemez Now and then Ara sıra Now I am sending my picture to you Sana resmimi gönderiyorum Now ı’ll run from you Şimdi senden kaçıyorum Now there’s no point in placing the blame Şimdi suçlu aramanın anlamı yok Now we are quits. Şimdi ödeştik. Now you`re here by my side Şimdi burada, yanımdasın Nowadays Bu günlerde Nurten has been ill. Nurten hasta oldu. O bir dergi okuyor. She is reading a magazine. O could have gone there, but I didn’t. Oraya gidebilirdim, ama gitmedim. O otelde kalıyor. She is staying in the hotel. O.K. - see you later Oldu - görüşmek üzere... O.K. Buddy! Tamam dostum O.K. Let’s catch a taxi. Tamam, gel taksiye atlayalım Oh my god Aman tanrım Oh, God! How could you do it! Tanrım! Bunu nasıl yapabildin! On a weekday. Hafta içi bir gün. On receiving your letter, A sat down to answer it. Mektubunu alır almaz, cevap yazmaya oturdum. Once in a blue moon Kırk yılda bir Once upon a time Bir zamanlar One billion four billion five billion Milyar - dört milyar - beş milyar One million - two million three million Milyon - iki milyon - üç milyon One more time Bir kez daha Onun arkadaşı, bir romanı satın alır. His friend buy a novel. Onun çocuğunu arıyor. She is looking for her child. Onun kedisi sandalyenin altında uyuyor. Her cat is sleeping under the chair. Open your book. Kitaplarınızı açınız. Our company is very experienced on this subject. Şirketimiz bu konuda çok tecrübelidir. Our love will last forever. Aşkımız ömür boyu sürecek Our problems should be shared Sorunlarımız paylaşılmalı Our teacher’s car is in front of the school. Öğretmenimizin otomobili okulun önündedir. Pants - skirt - coat - underwear Pantolon - etek - palto - iç çamaşır Peace be on you Selamün aleyküm People are afraid of them. Halk onlardan korkar. People are going there. Halk oraya gidiyor. People need oxygen ad water. İnsanlar oksijen veya suya gerek duyar. Peter has been to the States twice Peter amerika’da iki kez bulundu Piss off Defol Please believe in me Lütfen bana inan Please call me. Lütfen beni ara. Please call the man waiting at the door. Lütfen kapıda bekleyen adamı çağırınız. Please call the next student. Lütfen bir sonraki öğrenciyi çağırın. Please continue to bear with me Lütfen benimle kalmaya devam et Please don’t go. Lütfen gitmeyiniz. Please forgive me Lütfen beni affet Please go home now. Lütfen şimdi eve git. Please speak slowly. Lütfen yavaşça konuşun. Please stop explaining Lütfen açıklamayı bırak Please tell me which student you like best. Lütfen bana hangi öğrenciyi en çok beğendiğini söyle. Put some flowers on the table. Masanın üstüne birkaç çiçek koy. Put their bags there. Onların çantalarını oraya koy. Put your best dress on Hadi giy en güzel elbiseni Put your pencil on the book. Kalemini kitabın üstüne koy. Read a book tonight. Bu gece bir kitap oku. Read those books. Şu kitapları oku. Really? Gerçekten mi? Recently Son zamanlarda Recently, I have faced a lot of problems Son zamanlarda çok sorunla karşılaştım Relax Rahatla Right - left straight back Sağ - sol - ileri - geri Roses are red. Güller kırmızıdır. Roses, get red in spring. Güller ilkbaharda kızarırlar. Sad but true Üzücü, ama gerçek Salad - appetizer - soup - dessert Salata - meze - çorba - tatlı Salt - pepper oil vinegar Tuz - biber - yağ - sirke Save me Beni kurtar Say I love you Seni seviyorum de Say you love me and you’ll have me Beni sevdiğini ve daima seveceğini söyle School starts on August 26th. Okul 26 ağustos’ta başlıyor Second - minute Saniye - dakika See you later! Tekrar görüşmek üzere! See you next time Bir dahaki sefere görüşürüz Seeing that he was hurt, we tried to help him. Yaralı olduğu için ona yardım etmeye çalıştık. Seems like just yesterday Aynı dün gibi Send me via mail Mail yoluyla gönder Sevim found two very good chickens for them. Sevim onlar için çok iyi iki piliç buldu. Shall I call a taxi? Bir taxi çağırayım mı? Shall I come with you? Seninle geleyim mi? Shall I open the window? Pencereyi açayım mı? Shall we go to the cinema? Sinemaya gidelim mi? Shall we have some tea? Biraz çay içelim mi? Shall we start now? Artık başlayalım mı? She agreed to come with us. Bizimle gelmeye razı oldu. She agreed to our going without her. Onsuz gitmenize razı oldu. She allowed her daughter to go swimming. Yüzmeye gitmesi için kızına izin verdi. She ate all the apples. O, elmaların hepsini yedi. She bought a magazine to read on the train. Trende okumak için bir dergi aldı. She bought both scarves. O her iki eşarbı da satın aldı. She brought another glass. O, başka bir bardak getirdi. She cooks better than everyone I know. Tanıdığım herkesden daha iyi yemek pişirir. She cooks better than me. Benden iyi yemek pişirir. She could have been nicer Daha kibar olabilmeliydi She danced with me yesterday. Dün benimle dans etti. She denied having stolen the documents. Belgeleri çaldığını inkar etti. She doesn’t drive as carefull as her mother. Annesi kadar dikkatli sürmez. She doesn’t go anywhere without her husband. Kocası olmadan, o hiçbir yere gitmez. She drives the fastest. Hızlı sürer. She had already left when we arrived. Biz vardığımızda o gitmişti bile. She had us waiting at the gate. Onu kapıda bekliyorduk. She hadn’t a blue dress. Mavi bir elbisesi yoktu. She has a beautiful apartment at Beyoğlu. Onun beyoğlu’nda bir güzel apartmanı var. She has already had a holiday this year O bu yıl çoktan tatile çıktı She has been in Australia for two years İki yıldır avustralya’da yaşıyor She has been in Australia for two years Ki yıldır avustralya’da yaşıyor She has been in China since last month Geçen aydan beri çin’de She has been walking. O yürümekte. She has come to see you Seni görmeye geldi She has forgotten her name She has amnesia O, adını unuttu amnezihafıza kaybı var She has gone away Uzaklara gitti She has grown to be a pretty girl Büyüyerek güzel bir kız oldu She has just had a baby. Onun daha yeni bir bebeği oldu. She has not been succesfull so far Şu anaşimdiye kadar başarılı olamadı She has studied very hard. O çok sıkı çalıştı. She hasn’t spoken to him Onunla konuşmadı She invited us. O bizi davet etti. She is a fast runner. O hızlı bir koşucudur. She is a little girl. O küçük bir çoçuk. She is a pretty lady. O bir zarif hanımefendidir. She is already a fat girl. O bir şişman kızdır. She is also angry with me. O da bana kızgın. She is coming. Şimdi geliyor She is hardly/barely/scarcely tolerable. Ona tahammül edilemez. She is not good at cooking. Yemek pişirmede iyi değildir. She is quite an expert in archeology. O arkeolojide epeyi uzmandır. She is reading a magazine. O bir dergi okuyor. She is somewhat upset with me. O bana biraz kırgın. She is staying in the hotel. O otelde kalıyor. She is the most beautiful girl I have ever seen. Ömrümde gördüğüm en güzel kızdır. She is the most beautiful girl in our class. Sınıfımızın en güzel kızıdır. She is very beautiful. O çok güzeldir. She is very friendly. O çok dostane bir insandır. She isn’t happy, is she? O mutlu değildir, değil mi? She knows her job very well. İşini çok iyi bilir. She learnt English by herself, readings books. Kitaplar okuyarak kendi kendine inglizce öğrendi. She likes horror films. Korku filmlerinden hoşlanır. She looks like a queen. Kraliçeye benziyor. She looks like death warmed over Çok gariban gözüküyor She loves us. O bizi sever. She loves you madly. O seni delice seviyor. She might have forgotten to lock the door Kapıyı kilitlemeyi unutmuş olabilir She must have seen this film. Bu filmi görmüş olmalı. She never lost courage during bad times. Zor zamanlarda hiç cesaretini yitirmedi. She opened the box using a knife. Kutuyu bir bıçak kullanarak açtı. She plays the piano very well, doesn’t she? O çok iyi piyano çalar ,değil mi? She runs fast. O hızlı koşar. She seldom speaks to him. Onunla ender olarak konuşuruz. She speaks French very well. O fransızcayı çok iyi konuşur. She speaks Turkish fairly fluently. O Türkçe’yi oldukça akıcı bir şekilde konuşur. She studied English. İngilizce çalıştı. She studied quietly in the library all day. Bütün gün kütüphanede sessizce çalıştı. She types better than I. Benden iyi daktilo yazar. She types the fastest of all the secretaries. Tüm sekreterlerin içinde en hızlı tapaj yapandır. She usually finishes early. Genellikle erken bitirir. She was in class yesterday. Dün dersteydi. She was in class yesterday. Dün dersteydi. She was proud of winning the contest. Yarışmayı kazanmaktan övünçlüydü. She was sleeping at 10 p.m. Last hight. Dün gece saat onda uyuyordu. She was sleeping when I came. Ben geldiğimde uyuyordu. She went to the office to get her papers. Kağıtlarını almak için ofise gitti. She’s rather old for me. O benim için çok yaşlı. She’ll buy eggs if she goes the market. Pazara giderse yumurta alacak. Shit Kahretsin Show me how you miss me Beni ne kadar özlediğini göster Shut up Sus Shut up when I’m talking to you Seninle konuştuğumda çeneni kapa Shut up you dog Sus köpek Smile please Gülümse So far, up until now, as yet Şimdiye kadar, şu an itibariyle So much the worse for you Yazıklar olsun sana So say that you won’t leave O zaman gitmeyeceğini söyle So so Eh, şöyle böyle So they were very happy. Bu yüzden çok mutluydular. So why make it harder Neden bunu zorlaştırıyorsun So you don’t have to call Aramak zorunda değilsin Some boys are smoking cigarettes. Bazı erkek çocuklar sigara içiyor. Some cars are green. Bazı arabalar yeşildir. Some cats are sleeping on the big carpet. Bazı kediler büyük halıda uyuyor. Some chairs are wide. Bazı sandalyeler genişdir. Some day Elbet bir gün Some of the apples are green. Elmaların bazısı yeşildir. Some of the classrooms are big. Sınıfların bazısı büyükdür. Some people are waiting for you. Birkaç kişi seni bekliyor. Some people want it all Bazıları her şeyi ister Some students are not good. Bazı öğrenciler iyi değildir. SomebOdy gave me the address of a good hotel. Birisi bana iyi bir otelin adresini verdi. SomebOdy is calling you. Birisi seni arıyor. Something is bothering me. Bir şey beni rahatsız ediyor. Sometimes I feel ı’ve got to Run away Bazen kaçmam gerektiğini hissediyorum Sometimes I hide Bazen saklanırım Sometimes I run Bazen kaçarım Sometimes we behave badly. Biz bazen kötü davranırız. Sometimes we go walking in the woods. Bazen ormanda yürüyüşe çıkarız. Son of a donkey Eşek oğlu eşek Son of an animal Hayvan oğlu hayvan Sooner or later it’s over Biliyorum ki er ya da geç bitecek Spare the rod and spoil the child Kızını dövmeyen dizini döver Speak to him in English. Onunla ingilizce konuşun. Staring at your photograph Fotoğrafına bakıyorum Stay a while Kısa bir süre kal Stay with me Benimle kal Steve and Carol ate at that restaurant twice Steve ve carol bu restoranda iki kere yemek yediler Strangely, he made no mistake at all. Tuhaftır ki, hiç bir hata yapmadı. Suddenly he began to cry. Aniden ağlamaya başladı. Suddenly he showed up. Aniden ortaya çıktı. Sunny will be wearing a red dress. Sunny kırmızı bir elbise giyiyor olacak. Süreyya is far more faster than her rivals. Süreyya rakiplerinden çok daha hızlıdır. Swimming is fun. Yüzmek eğlencelidir. Swimming is fun. Yüzmek eğlencelidir. Şimdi köyde yağar. İt rain at the village now. Table - chair Masa - sandalye Take a look at my face Yüzüme bir bak Take a rest Biraz dinlen Take back all the things I said to you Sana söylediğim tüm sözleri geri alıyorum Take care Kendine iyi bak Take it down, down Ağırdan al, yavaş Take it easy Keyfine bak Take it easy Kolay gelsin | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:03 pm | |
| Take me home. Beni eve götür. Take some pencils. Birkaç kalem al. Take your time Vakit kaybetme Tell me nothing ever counts Bana hiçbir şeyin önemli olmadığını söyle Tell me what I gotta do Bana ne yapmam gerektiğini söyle Thank the man. Adama teşekkür et. Thank you for the flowers. Çiçekler için teşekkür ederim. Thanks, I am fine Sağol, iyiyim That big island is Büyükada. Şu büyük ada büyükada’dır. That Day, At that moment, that very moment O gün, o anda, tam o anda That don’t impress me much Bu beni pek etkilemez That film sounds interesting. O film ilginç gibi. That idea is old hat Bu modası geçmiş bir fikir That is the worst of it Bu olabileceğin en kötüsüdür That life doesn’t always go my way Hayat her zaman istediğim gibi gitmiyor That magazine is only published annually. O magazin sadece yılda bir yayımlanır. That sounds like a good idea. İyi bir fikire benziyor. That we came early didn’t surprise them. Erken gelmemiz onları şaşırtmadı. That’s all for now Şimdilik bu kadar The actors were all very good. Aktörlerin hepsi çok iyi idi. The baby cannot eat so much as you can. Bebek senin kadar çok yiyemez. The baby is hungry. Bebek acıkmış. The baby is sleeping. Bebek uyuyor. The bank is on the left. Banka soldadır. The biter is sometimes bit Ava giden avlanır The boat is going across the river. Bot nehirin karşısına gidiyor. The book is interesting. Kitap ilginçtir. The boy has been sleeping. Çocuk uyumakta The boy’s dog is in the garden. Çocuğun köpeği bahçededir. The boy’s legs are long. Çocuğun bacakları uzundur. The building was very high. Bina çok yüksekti. The bus is going to the city. Otobüs şehire gidiyor. The buses were full of children. Otobüsler çocuk doluydu. The cake tastes delicious. Pastanın tadı çok lezzetli. The car is on the bridge. Otomobil köprüdedir. The chicken smelled bad. Tavuk kötü kokuyordu. The child began to cry. Çocuk ağlamaya başladı. The children are coming in . Çocuklar geliyor. The children are laughing the monkeys. Çocuklar, maymunlara gülüyor. The children are looking at the teacher. Çocuklar, öğretmene bakıyor. The children are sitting round the old woman. Çocuklar yaşlı kadının etrafında oturuyor. The children are smiling the girls. Çocuklar kızlara gülümsüyor. The children are walking lazily. Çocuklar tembel bir şekilde yürüyorlar. The children go to school early in the morning. Çocuklar sabah erken okula giderler. The child’s face is dirty. Çocuğun yüzü kirlidir. I visit my father once a month. Babamı ayda bir ziyaret ederim. I waited until 5 o’clock. Saat beşe kadar bekledim. I walk slowly. Ben yavaş yürürüm. I wanna be happy Mutlu olmak istiyorum I wanna believe in everyting that you say Söylediğin herşeye inanmak istiyorum I want good ones . Ben iyi olanları isterim. I want her so much Onu o kadar çok istiyorum ki I want more Daha fazlasını istiyorum I want see you Seni görmek istiyorum I want something Bir şeyler istiyorum I want something to do Yapacak birşeyler istiyorum I want the other car. Ben diğer arabayı istiyorum. I want them all. Onların hepsini istiyorum. I want to be close to you Sana yakın olmak istiyorum I want to buy five vases. Ben beş vazoyu satın almayı isterim. I want to go shopping alone. Ben yalnız alışverişe gitmek isterim. I want to sit by the window please Pencere yanı bir koltuk istiyorum I want you to know Bilmeni isrtiyorum I wanted some money. Biraz para istedim. I was a little bit surprised to meet him at such a place. Ona öyle bir yerde rastladığım için şaşırdım. I was able to understand this article. Ben bu makaleyi anlayabildim. Geçmiş zaman I was at home when they called. Beni aradıklarında evdeydim. I was changed Değiştim I was going to play football yesterday afternoon. Dün öğleden sonra futbol oyanayacaktım. I was hungry then. O zaman açtım. I was sleeping when they called. Telefon ettikleri zaman uyuyordum. I was so sick yesterday. But today, I am a lot beter. Dün çok hastaydım. Ama bugün çok daha iyiyim. I was studying while she was watching television. O televizyon izlerken ben çalışıyordum. I was very angry. Çok kızgındım. | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:04 pm | |
| I was waiting for so long Uzun zamandir bekliyordum I was waiting for you Ben senin için bekliyordum I watched them while they were playing football. Onları futbol oynarken seyrettim. I went swimming. Yüzmeye gittim. I went to Selimiye Mosque. Ben selimiye camisine gittim. I will be going to America in May. Mayıs ayında amerika’ya gidiyor olacağım. I will be in tocuh Temas halinde olacağım I will be reading a book all evening. Bütün akşam kitap okuyor olacağım. I will become an actor. Aktör olacağım. I will go there. Oraya gideceğim. I will have seen him by tomorrow morning. Yarın sabaha kadar onu görmüş olacağım. I will just love you in vain Sadece seni karşılıksızca seveceğim I will leave, when she comes. O gelince ben gideceğim. I will love you till death do us part Bizi ölüm ayırana dek seni seveceğim I will miss you very much Seni çok özleyeceğim I will not be able to understand this article. Ben bu makaleyi anlamaya muvaffak olmayacağım. I will se you after I have finished my work. İşimi bitirdikten sonra seni göreceğim. I will see you real soon Çok yakında görüşürüz I will show you Sana göstereceğim I will stay for 3 months. Üç ay kalacağım. I will still be studying when you come back. Sen döndüğünde ben hala çalışıyor olacağım. I wish I could leave it all behind Keşke hepsini geride bırakabilseydm I wish I had gone there last year. Oraya geçen yıl gitmiş olmayı isterdim. I wish I had seen him. Onu görmüş olmayı isterdim. I wish that this night would never end Dilerim bu gece hiç bitmez I wish you would believe Keşke inanabilseydin I wonder how Nasıl oluyor merak ediyorum I wonder if ı’ll ever see you again Seni bir daha görebilecekmiyim diye merak ediyorum I wonder. Merak ediyorum. I won’t give up Pes etmeyeceğim I won’t need your picture Senin fotoğrafına ihtiyacım yok I won’t tell your secrets Sırlarını söylemeceğim I work at Akbank Akbank’ta çalışıyorum I work at Microsoft Ben microsoft’ta çalışıyorum I worked 3 years in Akbank Akbank’ta 3 yıldır çalışıyorum I worked hard. Sıkı çalıştım. I would go there now. Şimdi oraya gidecektim. I would have told him, if I had seen him. Onu görmüş olsaydım, söylerdim. I would like some coffee please. Biraz kahve rica edeyim. I would like to come Gelmek isterdim I would like to meet them. Onlarla tanışmak isterim. I would like to pay for this Ben ödemek istiyorum I would like to pay for this Ben ödemek istiyorum I would like to see you less often.. Seni daha seyrek görmek isterdim I would never let somebOdy break you down Kimsenin seni kırmasına izin vermem I would rahter drink coffee. Kahve içsem daha iyi olur. I would rather drink coffee than tea. Çay yerine kahve içmeyi yeğlerim. I would rather play tennis than swim. Yüzmektense tenis oynamayı yeğlerim. I wouldn’t like to go there. Oraya gitmek istemezdim doğrusu. I"ve already done my homework Ödevimi çoktan yaptım I’ll always love my mother. Annemi daima seveceğim. I’d like to have a non-smoking room please Sigara içilmeyen oda istiyorum I’d like to talk to you about an important subject. Sizle önemli bir konu hakkında görüşmek istiyorum. I’d sooner go there myself. Oraya kendim gitmeyi yeğlerim. I’d sooner not see him. Onu görmemeyi yeğlerim. If I can help you, just let me know Eğer yardım gerekirse haberim olsun If I could I would turn back the time Elimde olsa zamanı geri alırdım If I had any time, I would be going to the sea with them. Eğer zamanım olsaydı, onlarla beraber denize giderdim. If I had been there, I would have been killed too. Eğer orada olsaydım, ben de öldürülmüş olacaktım. If I had money now, I would buy this car. Şimdi param olsaydı, bu arabayı satın alırdım. If I hear from him, I will let you know. Eğer ondan haber alırsam, sana bildiririm. If I were you, I might accept the offer. Senin yerinde olsaydım, teklifi kabul edebilirdim. If it rained now, I would stay at home. Eğer şimdi yağmur yağsaydı, evde otururdum. If often played football during the time I was at school. Okula gittiğim sıralarda sık sık futbol oynardım. If they suddenly came in now, what would you do? Şimdi ansızın içeri girselerdi, ne yapardın? If you are cold, shut the window. Eğer üşüyorsan, pencereyi kapat. If you boil water, it evaporates. Suyu kaynatırsan, buharlaşır. If you can’t do it alone, I can help you. Eğer onu tek başına yapamıyorsan, sana yardım edebilirim. If you can’t swim well, don’t swim here. Eğer iyi yüzemiyorsan, burada yüzme. If you had come earlier, you might have seen her. Eğer sen gelmiş olsaydın, onu görmüş olabilirdin. If you have seen this film, we’ll go to another cinema. Eğer bu filmi görmüşsen, başka bir sinemaya gideriz. If you look for it carefully, you are certain to find it. Eğer dikkatlice ararsan, onu bulacağın kesindir. If you love me, trust in me Eğer beni seviyorsan, bana güven If you need any help, call me at once. Eğer yardıma ihtiyacın olursa, hemen beni ara. If you want that car, you shall have it. Eğer bu arabayı istiyorsan, onu alacaksın. If you will open the window, we’ll have some fresh air. Pencereyi açarsan, biraz temiz hava alırız. I’ll always be dreaming of you Ben daima seni hayal edecem I’ll always be in doubt Her zaman şüphede olacağım I’ll be back by 5 o’clock. Beşe kadar dönerim. I’ll come back after nine o’clock. Saat dokuzdan sonra döneceğim. I’ll drink a little milk and smoke a cigarette. Ben biraz süt içeceğim ve bir sigara sigara içeceğim. I’ll find you wherever you go. Nereye gidersen git seni bulacağım. I’ll give you an apple if you sit here quietly. Burada sessizce oturursan sana bir elma vereceğim. I’ll give you bread and a glass of water. Ben size ekmek ve bir bardak su vereceğim. I’ll never be the same Asla aynı olmayacağım I’ll never be with you Asla seninle olamayacağım I’ll never leave you Seni asla terketmem I’ll treat you good Ben sana iyi davranaağım I’m about to give you away Seni bırakmak üzereyim Im about to lose my mind Aklımı kaybetmek üzereyim I’m afraid Korkuyorum I’m all mixed up Kafam çok karışık I’m always on the road Hep yollardayım I’m Coming Home Eve geliyorum I’m doin everything I should’ve Yapmam gereken her şeyi yapıyorum I’m glad that you came into my life Hayatıma girdiğin için memnunum I’m going away Uzklara gidiyorum I’m gonna make it up to you Sana telafi edeceğim I’m gonna work harder Daha sıkı çalışacağım I’m hardly ever home Evde çok nadir olurum I’m holding on forever Sonsuza kadar bekleyeceğim I’m just motivated Ben motive oldum I’m living the day Günümü yaşıyorum I’m not as hungry now, as I was an hour ago. Şimdi bir saat öncesi kadar aç değilim. I’m not ready for this Buna hazır değilim I’m not sad for you Senin için üzgün değilim I’m not telling lies Yalan söylemiyorum I’m not that innocent Ben o kadar masum değilim I’m really lucky Gerçekten şanslıyım I’m returning to home Eve geri dönüyorum I’m right, aren’t I? Haklıyım, değil mi? I’m sick and tired Bıktım ve usandım I’m so glad Çok memnunum I’m so out of control Tamamen kontrolden çıktım I’m sorry, I forgot to call you. Bağışla, seni aramayı unuttum. I’m sure you’ve heard it all before Eminim hepsini daha önce duydun I’m watching tv Televizyon izliyorum I’m your only true friend now Ben senin tek gerçek arkadaşınım In recent years, enflation has been falling down Son yıllarda enflasyon düşüyor In the end, he has made it Sonunda başarılı oldu Is Haluk as handsome as Orhan? Haluk, orhan kadar yakışıklı mı? Is he listening? O dinliyor mu? Is his son as clever as his father? Oğlu, babası kadar zeki mi? Is it possible for us to have a meeting? Toplantı yapmamız mümkün mü? Is she going to travel next year? O gelecek sene seyahat edecek mi? Is she happy? Mutlu mudur? Is there a cheaper boot? Daha ucuza bir çizme var mı ? Is there a complimentary breakfast? Bedava kahvaltı var mı? Is there a restaurant close by? Buraya yakın bir lokanta var mı? Is there a TV in the room? Odada televizyon var mı? Is there any money on the table? Masanın üstünde hiç para var mı? Is there anything I can get for you? Yardımcı olabileceğim birşey var mı? Is there anything to drink? İçecek birşey var mı? Is this boy your son? Bu çocuk sizin oğlunuz mudur? Isn’t he at home? Evde değil mi? It adhere everything. O, her şeye yapışır. It adjoin your computer. O, senin bilgisayarına bitişik olur. It assail the men. O, adamlara saldırır. It can even snow tonight. Bu gece kar bile yağabilir. It cant be helped Elden birşey gelmez. It does not matter Önemli değil It doesnt make any difference Fark etmez It doesnt make any difference Hiç fark etmez It doesn’t matter Zarari yok, fark etmez. It flow calm. O, durgun akar. It has been a hard day. Zor bir gün oldu. It has broken! O kırıldı It is a famous shopping district. O meşhur bir alışveriş bölgesidir. It is a hard lesson. O zor bir derstir. It is bringing you good luck. O, sana iyi şans getiriyor. It is broadcasting all declarations. O, bütün bildirileri yayınlıyor. It is cold yesterday. Dün hava soğuktu. It is getting cold. O, soğuk oluyor. It is going to rain; look at those clouds! Yağmur yağacak; şu bulutlara bak! It is good for nothing O hiçbir işe yaramaz It is good of you to come. Gelmekle iyi ettiniz. It is hard to learn a foreign language. Bir yabancı dil öğrenmek zordur. It is of no consequences Önemi yok It is on a very high building. Çok yüksek bir binanın üstündedir. It is on the tip of my tongue Dilimin ucunda It is raining now. Şimdi yağmur yağıyor. It is raining, I had to take a taxi. O yağıyor, ben, bir taksiyi almak zorundaydım. It is stoping in the station always. O daima istasyonda duruyor. It is the same to me. Bana göre hava hoş It is the unexpected that always happen Gün doğmadan neler doğar It is too noisy. Why? Gürültü var. Neden? It is unlikely to rain. Yağmur yağacağa pek benzemiyor. It makes no matter Önemi yok, zararı yok. It never rains, but pours Aksilikler hep üst üste gelir It rained hard. Çok yağmur yağdı. It rained more and more Gittikçe daha hızlı yağmur yağdı. It rains heavily(snows) in Sakarya. Sakarya’da çok yağmur(kar) yağar. It seems like a good party. İyi bir partiye benziyor. It started to rain. Yağmur yağmaya başladı. It was a beautiful city with a lot of lights. Çok ışıklı güzel bir şehirdi. It was full of high trees and flowers. Büyük ağaçlar ve çiçeklerle doluydu. It was good for her to win the race. Yarışı kazanması iyi oldu. It was kind of you to help her. Ona yardım etmekle nezaket gösterdin. It was my mistake, but I didn’t do it deliberately. Benim hatamdı. Ama kasten yapmadım. It was nearly twelve o’clock. Saat hemen hemen on ikiydi. It was rather a depressive story. Oldukça depresif bir hikayeydi. It will be very sunny next week. Gelecek hafta hava çok güneşli olacak. It will bring you good luck. O size iyi şans getirecek. It will cost you a lot. Sana pahalıya mal olacak. | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:06 pm | |
| It won´t be the same Asla aynı olmayacak It’s a beautiful day. Güzel bir gün It’s late afternon. Vakit akşam üzeri. It’s too late now. Şimdi artık çok geç. It’s all ending Her şey bitiyor It’s gonna drive me crazy Bu beni delirtecek It’s my life Bu benim hayatım It’s no surprise Bu sürpriz değil It’s really very good. O gerçekten çok iyidir. It’s so electric Bu çok heyecanlı It’s the most boring film ı’ve ever seen Hayatımda gördüğüm en sıkıcı film I’ve asked so many questions Birçok soru sordum I’ve been dreaming you would come back Geri geleceğini düşlüyordum I’ve been searching for you Seni arıyordum I’ve been to New York once before New york’ta daha önce bir kere bulundum I’ve longed for you Seni çok istedim I’ve lost my mind Aklımı kaybettim I’ve made mistakes Hatalar yaptım I’ve painted the wals the way my father showed me. Duvarları babamın gösterdiği gibi boyadım. I’ve searched through time Her zaman aradım I’ve waited my whole life for this Tüm yaşamımı bunu beklemekle geçirdim İ afraid to lose Kaybetmekten korktum İ am alone Yalnızım İ am feeling your heart beating Kalbinin atışını hissediyorum İ am gonna give it my all Her şeyimi vereceğim İ am thinking of you Seni düşünüyorum İ am young for marriage Evlenmek için gencim İ believe in you Sana inanıyorum İ can just speak english Sadece ingilizce konuşabilirim İ can’t express the words Kelimelerle ifade edemem İ can’t get close enough Yeteri kadar yakın olamıyorum İ die for you Senin için ölürüm İ don´t know why Bilmiyorum neden İ dont believe İnanmıyorum İ don’t hate it Nefret etmiyorum İ dont have pic Resmim yok İ dont wanna hear about work today Bu gece çalışma lafı duymak istemiyorum İ dream of you Seni düşlüyorum İ hope that you will wait for me Beni bekleyeceğini umuyorum İ know you’ll be there Orada olacağını biliyorum İ need you Sana ihtiyacım var İ never knew I could feel Hiç böyle hissediceğimi bilmezdim İ really feel that I’m losing my best friend En iyi arkadaşımı kaybettiğimi hissediyorum İ swear Yemin ederim İ take what I need İhtiyacım olanı alırım İ think you ought to know Bence biliyor olmalısın İ want see ur face Yüzünü görmek istiyorum İ want you Seni istiyorum İ was born at Bursa Diyarbakırda bursa İ was made for you Ben senin için yaratilmisim İ will be right back Hemen döneceğim İ´ll be there Orda olacağım İ´ll be true Dürüst olacağım İ´m here for you Senin için burdayım İf he forgets his hat, he’ll come back. Şapkasını unutursa geri gelecek. İf he is a doctor, he can help us. O bir doktorsa bize yardım edebilir. İf he is hungry, ı’ll give him some sausage and eggs. Açsa ona biraz sucuk ve yumurta vereceğim. İf he walks back, he’ll fall into the lake. Geri yürürse göle düşecek. İf I could melt your heart Keşke kalbini eritebilseydim İf I go there, ı’ll see them. Oraya gidersem onları göreceğim. İf I learn English, ı’ll go to England. İngilizce öğrenirsem ingiltere’ye gideceğim. İf I see Ahmet, ı’ll give him a book. Ahmet’i görürsem ona bir kitap vereceğim. İf I write a letter, ı’ll go to the post office. Bir mektup yazarsam postaneye gideceğim. İf it rains, we shan’t go for a picnic. Yağmur yağarsa pikniğe gitmeyeceğiz. İf she cleans all the rooms, she can go early. Bütün odaları temizlerse erken gidebilir. İf she comes here, she’ll see you. Buraya gelirse sizi görecek. İf the apples are cheap, ı’ll buy three kilos. Elmalar ucuzsa üç kilo alacağım. İf they want, they can help us. İsterlerse bize yardım edebilirler. İf we can’t break this door, we can break the window. Bu kapıyı kıramazsak pencereyi kırabiliriz. İf we sell our house, we’ll buy two tractors. Evimizi satarsak iki traktör alacağız. İf you buy this shirt, your mother will like it. Bu gömleği alırsan annen onu beğenecek. İf you give him some money, he’ll be happy. Ona biraz para verirsen mutlu olacak. İf you go to Ankara, we’ll miss you. Ankara’ya giderseniz sizi özleyeceğiz. İf you sit here, thel’ll see you. Burada oturursanız sizi görecekler. İf you want, you can learn English. İstersen ingilizce öğrenebilirsin. İki ay benim annemle kalır. She stay with my mother two months. İllmannered Terbiyesiz İnterestingly, nobOdy objected his strange offer. İlginçtir ki, kimse onun tuhaf önerisine itiraz etmedi. İt is broken Bozuk The choice is yours Seçim senin The clean forks are in the cupboard. Temiz çatallar dolapdadır. The coffe was too cold to drink. . Kahve içilemeyecek kadar soğuktu The coffee smelled wonderful. Kahvenin kokusu enfesti. The colour of the apple Elmanın rengi The concert must have started by now. Konser şimdiye dek başlamış olmalı. The cool water felt good. Serin su iyi geldi. The dessert tasted sallty. Tatlının tadı tuzlu gibiydi. The dirty forks are on the table. Kirli çatallar masadadır. The doctor advised him to stop smoking. Doktor sigarayı bırakmasını tavsiye etti. The doctors’ cars are in front of the school. Doktorların otomobilleri okulun önündedir. The doctor’s house is near the school. Doktorun evi okulun yanındadır. The doctors office is closed now Doktorun ofisi şu anda kapalı The dog itself came here. Köpek kendisi buraya geldi. The dogs attack. Köpekler saldırır. The driver is waiting for the children. Sürücü, çocukları bekliyor. The ducks are swiming on the small lake. Ördekler küçük gölde yüzüyor. The ducks swim on the small lake. Ördekler küçük gölde yüzer. The early bird catches the worm. Erkenci kuş yemi kapar. The early bird gets the worm Sona kalan dona kalır The ears of the horse are not long. Atın kulakları uzun değildir. The English drink a lot of beer. İngilizler çok bira içerler. The exam is on Monday. Sınav pazartesi günüdür. The faster I work, the more mistakes I make. Ne kadar hızlı çalışırsam o kadar çok hata yaparım. The film hasn"t started yet Film henüz başlamadı The first customer was a young woman. İlk müşteri genç bir kadındı. The first question was easier than the last one. İlk soru, sonuncudan daha kolaydı. The fishermans is killing the whales. Balıkçılar, balinaları öldürüyor. The food was great. Let’s come here again. Yemek çok iyiydi. Buraya tekrar gelelim The game had sooner started than it began to rain. Oyun daha henüz başlamıştı ki, yağmur yağmaya başladı. The garden of the school is small. Okulun bahçesi küçüktür. The girl dances very well. Kız çok güzel dans eder. The girl has a red dress. Kızın kırmızı elbisesi var. The girl is walking from the door to the window. Kız, pencereye kapıdan yürüyor. The girl with the red dress is very pretty. Kırmızı elbiseli kız çok güzeldir. The girls are in the garden. Kızlar bahçededir. The girls are laughing at the comic actor. Kızlar, komedyene gülüyor. The girls’ bags are in your room. Kızların çantaları sizin odanızdadır. The girl’s dog is near the chair. Kızın köpeği sandalyenin yanındadır. The girls in the garden Bahçedeki kızlar. The goods in that shop are fairly cheap. Bu dükkandaki mallar oldukça ucuz. The green house is ours. Yeşil ev olanı bizimkidir. The guestes drink coffee. Konuklar, kahveyi içer. The guide is telling them very interesting stories. Rehber, onları çok ilginç hikayeler söylüyor. The headmaster was a tall, thin man. Müdür uzun boylu, zayıf bir adamdı. The horse drank a little water. At, biraz su içti. The house is near the sea. Ev denizin yakınındadır. The house that we bought is near the sea. Satın aldığımız ev denizin yakınındadır. The key of the door is on my table. Kapının anahtarı masamın üstündedir. The key was thrown away. Anahtar uzağa atıldı. The latest news has very much interested us. Son haberler bizi çok ilgilendirdi. The leg of the table are short. Masanın bacakları kısadır. The legs of the cow are short. İneğin bacakları kısadır. The legs of the horse are long. Atın bacakları uzundur. The library is on the right. Kütüphane sağdadır. The little girl just won’t talk to me. Küçük kız bir türlü benimle konuşmuyor. The man at the door. Kapıdaki adam. The man comes here every day. Adam hergün buraya gelir. The man is at the door. Adam kapıdadır. The man is driving the big bus. Adam, büyük otobüsü sürüyor. The man is looking at her. Adam, ona bakıyor. The man is setting in the room. Adam odada oturuyor. The man is very strong. Adam çok güçlüdür. The meal smells like rotten egg. Yemek çürük yumurta gibi kokuyor. The men are looking at the church. Adamlar, kiliseye bakıyor. The monkeys play in their cages. Maymunlar onların kafeslerinde oynar. The most expensive vase is fifty liras. En pahalı vazo elli lira. The name of the cat is Tekir. Kedinin adı tekir’dir. The near station. Yakındaki istasyon. The news was surprising. Haber şaşırtıcıydı. The night goes into Gece bitiyor The number cant be reached at the moment Numaraya şu an ulaşılamıyor The number is busy Numara meşgul The nurses’ hats are white. Hemşirelerin şapkaları beyazdır. The old man and his son are going across the street. Yaşlı adam ve onun oğlu gidiyor. The old man and his son are going in the street. Yaşlı adam ve onun oğlu sokakda gidiyor. The old one is a history teacher. Tarih öğretmeni yaşlı biridir. The old woman is looking for her dress. Yaşlı kadın, onun giysisini arıyor. The only treasure ı’ll ever have Sahip olduğum tek hazinemsin The other tourists listened to him very carefully. Diğer turistler, çok dikkatli şekilde onu dinledi. The parrots are making a lot of noise. Papağanlar , çok gürültü yapıyor. The patients looked desperate. Hastalar çaresiz görünüyorlardı. The picture is on the wall. Resim duvardadır. The poor man was in need. Yoksul adam ihtiyaç içindeydi. The postman is at the door. Postacı kapıdadır. The program is on the radio. Program radyodadır. The rabbit is sleeping on the carpet. Tavşan halının üstünde uyuyor. The shopkeeper made two big packets for her. Satıcı onun için iki büyük paket yaptı. The small girls are selling books about Ankara. Küçük kızlar , ankara hakkında kitaplar satıyor. The small key is near the bag. Küçük anahtar çantanın yanındadır. The small ones are pigeons. Küçük olanlar güvercinlerdir. The soldier shouted at the naughty girls. Asker haylaz kızlara bağırdı. The soldiers’ horses are black. Askerlerin atları siyahtır. The soup was too salty. Çorba çok tuzluydu. The story is badly written. Hikaye kötü bir şekilde kaleme alınmış. The story of our chilren Bizim çocuklarımızın hikayesi The story of them Onların hikayesi The student draws the maps with a green pencil. Öğrenci yeşil bir kurşun kalem ile haritaları çizer. The student is at the blackboard. Öğrenci tahtadadır. The students do homeworks. Öğrenciler ödevleri yapar. The students eat meat. Öğrenciler et yer. The students eat. Öğrenciler yer. The students seem interested. Öğrenciler ilgilenmiş görünüyorlar. The sun is behind the white clouds. Güneş beyaz bulutların arkasındadır | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:06 pm | |
| The sun sets in the west. Güneş batıdan batar. The tall jacket one is mine. Uzun ceket benimkidir. The tap is flowing always. Musluk, her zaman akıyor. The teacher is drawing a map of Turkey. Öğretmen , türkiye’nin bir haritasını çiziyor. The teacher is waiting for her children. Öğretmen, onun çocuklarını bekliyor. The tigers attack the gazelles. Kaplanlar, ceylanlara saldırır. The tigers not attack the birds. Kaplanlar, kuşlara saldırmaz. The tourists are listening to the music. Turistler, müziği dinliyor. The tourists are looking at the mosque. Turistler, camiye bakıyor. The tourists are walking round the town. Turistler şehirin etrafında yürüyor. The tourists come to Turkey in June. Turistler, haziran’da türkiye’ye gelir. The train had been late. Tren gecikmişti. The train leaves at 8 o’clock. Tren saat sekizde kalkacak. The two men are walking along the coast. İki adam, kıyı boyunca yürüyor. The two men are walking along the coast. İki adam, kıyı boyunca yürüyor. The waiter is bringing more toast. Garson, daha çok kızarmış ekmek getiriyor. The waiter is bringing you more bread. Garson, sana daha çok ekmek getiriyor. The waiter is bringing you more bread. Garson, sana daha çok ekmek getiriyor. The water feels like ice. Su buz gibi. The water feels like ice. Su buz gibi. The waters are falling from high. Sular, yüksekten düşüyor. The weather has been fine so far. Şu ana kadar hava iyiydi. The weather is cold today. Bugün hava soğuktur. The weather seems better day. Bugün hava daha iyi görünüyor. The weather usually gets very hot in July. Genellikle hava temmuz’da çok sıcak olur. The weather was fine and sunny. Hava iyi ve güneşliydi. The weathers is getting colder. Havalar daha soğuk oluyor. The window of the shop is big. Dükkanın penceresi büyüktür. The windows of the train are small. Trenin perdeleri küçüktür. The woman is walking across the street. Kadın caddenin karşısına yürüyor. The woman’s eyes are blue. Kadının gözleri mavidir. The woman’s flowers are on the table. Kadının çiçekleri masanın üstündedir. The women are drinking coffee. Kadınlar, kahveyi içiyor. The women are drinking coffee. Kadınlar, kahveyi içiyor. The women are happy. Kadınlar mutludur. The yellow bag is not near the radio. Sarı çanta radyonun yanında değildir. The young man is talking with his friend. Genç, onun arkadaşıyla konuşuyor. The young man is talking with his friend. Genç, onun arkadaşıyla konuşuyor. The young men of the village are dancing. Köyün gençleri dans ediyor Their bus shouldn’t arrive in Ankara yet. Otobüsleri henüz ankara’ya varmamış olmalı. Their dogs not attack. Onların köpekleri saldırmaz. Their farm is very big and modern. Onların çiftlik çok büyük ve moderndir. Then they found an empty taxi. O zaman,onlar , bir boş taksi buldular. Ther weather is too hot. Hava aşırı sıcak There ain’t another Başka biri yok There are a big crowd waiting at the customs. Orada büyük bir kalabalık, gümrükte bekliyor. There are a lot of big shops on this street. Bu sokakda çok büyük dükkanlar vardır. There are a lot of roses in the vase. Vazoda birçok güller vardır. There are a lot of trees in the garden. Bahçede çok ağaçlar vardır. There are some high trees near the house. Evin yanında bazı yüksek ağaçlar vardır. There are some houses near the lake. Gölün yakınında bazı evler vardır. There are some people in the street. Sokakta insanlar var. There are very few poisonous snakes in the world. Dünyada pek az zehirli yılan vardır. There are women sitting round the tree. Orada kadınlar ağacın etrafında oturuyor. There aren’t any apples on the table. Masada hiç elma yok. There aren’t any black clouds in the sky. Gökyüzünde hiç bir siyah bulut yoktur. There has been a fire Yangın çıktı There has been some trouble lately. Son günlerde sorunlar çıkmakta. There is a big tree between the two houses. İki ev arasında büyük bir ağaç vardır. There is a garden near the big house. Büyük evin yanında bir bahçe vardır. There is a good film on TV tonight. Bu gece tv’de iyi bir film var. There is a great Chinese restaurant downtown Şehir merkezinde iyi bir çin lokantası var There is a lot of water in the bucket. Kovada çok su vardır. There is a pair of scissors on the desk. Masanın üstünde bir makas var. There is a small lake near the trees. Ağaçların yanında küçük bir göl vardır. There is a small bird on the roof of the house. Evin damında küçük bir kuş var. There is a small hill in the picture. Resimde bir küçük tepe vardır. There is a small room near the sitting room. Oturma odasının yanında küçük bir oda var. There is no need to protect me Korunmaya ihtiyacım yok There is no smoke without fire Ateş olmayan yerden duman çıkmaz There is no sound Hiç ses yok There is nothing left to lose Kaybedecek hiçbir şey kalmadı There is some milk in the glass. Bardakda biraz süt vardır. There is some water in the bottle. Şişede biraz su vardır. There is someone sleeping in my bed. Yatağımda uyuyan biri var. There isn’t enough water in the tank. Tankta yeterli su yok. There isn’t any money on the table. Masanın üstünde hiç para yok. There isn’t any time left. Hiç zaman kalmadı. There was a big crowd in front of the cinema. Sinemanın önünde bir büyük kalabalık vardı. There was a very large park near this place. Bu yere yakın çok büyük bir park vardı. There was an accident last night. Dün gece bir kaza oldu. There was an economical crisis throughout the year. Bütün yıl boyunca ekonomik kriz vardı. There weren’t any students there. Orada hiç öğrenci yoktu. There´s no hope Hiç umut yok There’re many things I would like to say to you Sana söylemek istediğim birçok şey var There’s no need to argue Tartışmaya gerek yok There’s things about me you just have to know Benim hakkımda bilmen gereken şeyler var These oranges are bad. Bu portakallar kötüdür. These pants are too big Bu pantalon çok büyük These tourists are leaving from İstanbul next week. Bu turistler, gelecek hafta istanbul’dan ayrılıyor. These two girls are my daughters. Bu iki kız benim kızlarımdır. They are watching the fossils in the museum. Onlar, müzede fosilleri izliyor. They throw coins. Onlar, madeni paraları atar. They watch the dresses in the museum. Onlar, müzede giysileri izler. They abide Onlar kalır They abide in Ankara. Onlar, ankara’da kalır. They abuse the car. Onlar, arabayı kötü kullanır. They abuse. Onlar kötü kullanır. They accompany Onlar birlikte bulunur They accompany our friends. Onlar, bizim arkadaşlarımızla birlikte bulunur. They accuse Onlar suçlar They accuse evermore. Onlar, daima suçlar. They acquiesce this car. Onlar, bu arabayı kabul eder. They activate computers. Onlar, bilgisayarları aktif hale getirir. They admire nice ethics. Onlar, güzel etiği takdir eder. They adorn your house. Onlar, senin evini süsler. They ail the animals. Onlar, hayvanları rahatsız eder. They all are talking and laughing. Onların hepsi konuşuyor, ve gülüyor. They are listening the music. Onlar, müziği dinliyor. They are throwing their bags. Onlar, onların çantalarını atıyor. They are about to leave the building. Binadan çıkmak üzereler. They are all drinking tea at the restaurant. Hepsi lokantada çay içiyorlar. They are all laughing. Hepsi gülüyorlar. They are cheap enough to buy. Satın alınacak kadar ucuzlar. They are coming the hill. Onlar, tepeye geliyor. They are drinking tea on the balcony, Onlar, balkonda çay içiyor They are eating the apples. Onlar, elmaları yiyor. They are fine too. Onlar da iyiler. They are going to the train. Onlar, trene gidiyor. They are good friends. Onlar iyi arkadaşlardır. They are living in the cold countries. Onlar, soğuk ülkelerde yaşıyor. They are making a wall. Onlar, bir duvarı yapıyor. They are not smoking a cigarette never. Onlar asla bir sigara içmiyorlar. They are not spending the money very much. Onlar parayı çok harcamıyorlar. They are not tired. Onlar yorgun değildirler. They are running to the garden with Ahmet. Onlar ahmet’le bahçeye koşuyor. They are selling the very nice toys. Onlar çok hoş oyuncaklar satıyorlar. They are shouting with high sound. Onlar yüksek ses ile bağırıyorlar. They are sleeping in the tent. Onlar çadırda uyuyorlar. They are still living in the same house. Hala ayni evde oturuyorlar. They are thinking about the examination now. Onlar, şimdi sınavın hakkında düşünüyor. They are tired. Onlar yorgundur. They are walking at a garden. Onlar, bir bahçede yürüyor. They are walking in the garden with their teacher. Onlar, onların öğretmeniyle bahçede yürüyor. They are working this week. Onlar, bu hafta çalışıyor. They are writing the letter now. Onlar, şimdi mektubu yazıyor. They aren’t drinking much coffee. Onlar çok kahve içmiyorlar. They aren’t drinking the coffee. Onlar, kahveyi içmiyor. They aren’t so big as the others. Diğerleri kadar büyük değil. They argue about my car. Onlar, benim arabamın hakkında tartışır. They arraign a famous. Onlar, bir ünlü çağırır. They asked me the same question. Bana aynı soruyu sordular. They asked me the same. Bana aynısını sordular. They bake the meat. Onlar, eti pişirir. They bake the vegetable. Onlar, sebzeyi pişirir. They blamed you. Onlar sizi suçladılar. They buy woollen socks in winter. Onlar kış mevsiminde yünlü kısa çoraplar satın alırlar. They called us after they had arrived home. Eve geldikten sonra bizi telefonla aradılar. They came the latest of all. Herkesten geç geldiler. They can go by train if they get up early. Erken kalkarlarsa trenle gidebilirler. They can sleep here if they want. İsterlerse burada uyuyabilirler. They cannot learn very quickly. Onlar çok hızlı öğrenemez. They come here every day. Onlar her gün buraya gelir. They don’t allow smoking here. Burada sigara içmeye izin vermiyorlar. They don’t ever eat fish. Hiçbir zaman balık yemezler. They eat it. Onlar onu yerler. They finished a long time ago Uzun süre önce bitirdiler They gave me a few books. Onlar, bana birkaç kitap verdi. They generally take the bus. Genellikle otobüse binerler. They go to churc every Sunday. Her pazar kiliseye giderler. They got used to living in a big apartment. Onlar büyük bir apartman dairesinde yaşamaya alıştı. They had lived here for five years. Onlar burada beş yıl yaşamışlardı. They have already given up the project Onlar projeden vazgeçmişler bile They have bought a new car Onlar yeni bir araba aldılar They have gone to see the President Başkanı görmeye gittiler They have lived here for a long time Uzun süredir burada yaşıyorlar They haven’t had a holiday this year Bu sene tatil yapmadılar They just came to town. Kente daha yeni geldiler. They laugh this events. Onlar, bu olaylara güler. They live in a cottage behind our house. Onlar, bizim evimizin arkasında bir kulübede yaşar. They live in a small cottage behind our house. Onlar bizim ev arkasında bir küçük kulübede yaşarlar. They lived here for a long time Burada uzun süre yaşadılar | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:07 pm | |
| They move quickly. Onlar hızlı hareket eder. They often visit us. Sık sık bizi ziyaret ederler. They pass Atatürk bridge. Onlar atatürk köprüsünü geçer. They play bridge and poker. Briç ve poker oynarlar. They read everything in English. Onlar ingilizce’de her şeyi okur. They sat under the very big tree. Onlar çok büyük ağacın altında oturdular. They sell socks and skirts. Onlar çorap ve etekler satar. They sell second-hand cars at that place. Orada elden düşme arabalar satarlar. They spend very much. Onlar çok fazla harcar. They stayed in Paris for only a few hours. Paris’te sadece birkaç saat kaldılar. They stop for one minute. Onlar bir dakika için durdurur. They students eat meat when they want. Öğrenciler istedikleri zaman et yerler. They surround the city four months. Onlar dört ay şehri kuşatır. They talked friendly among each others Aralarında dostane bir şekilde konuştular. They usually buy woollen cardigan in winter. Onlar genellikle, kışta yün hırkayı satın alır. They visit Süleymaniye mosque. Onlar, süleymaniye camisini ziyaret eder They walk in the coast for two hours. Onlar, iki saat boyunca kıyıda yürür. They walk slowly. Onlar yavaş yürürler. They were all very glad. Hepsi memnundu. They will make a journey, after they have visited their parents Ebeveynlerini ziyaret ettikten sonra, seyahate ıkacaklar They’ll go at the end of next year. Gelecek yılın sonunda gidecekler. This train is coming from Ankara. Bu tren, ankara’dan geliyor. This bag is as expensive as that hat. Bu çanta, şu şapka kadar pahalıdır. This beautiful scarf for Fatma Hanım. Bu güzel eşarp fatma hanım için. This book is as useful as that one. Bu kitap, şunun (şu kitap) kadar yararlıdır. This book is very interesting. Bu kitap çok enteresandır. This book seems interesting. Bu kitap ilginç görünüyor. This brand doesn’t have a cheaper style Bu markanın daha ucuz çizmesi yok This car is too expensive for me to buy. Bu araba benim için alınamayacak kadar pahalıdır.) This chair needs (wants) mending. Bu koltuk tamir gerektiriyor. This doesn’t change anything Bu hiçbir şeyi değiştirmez This exercise isn’t very long. Bu alıştırma çok uzun değildir. This film is more interesting than all others. Bu film tüm diğerlerinden daha ilginç. This food is enough for everybOdy. Bu yiyecek herkes için yeterli. This is a book of happiness. Bu bir mutluluk kitabıdır. This is a difficult question for my daughter. Bu benim kızım için zor bir sorudur. This is all so clear Bu oldukça net This is an very easy question. Bu çok kolay bir sorudur. This is not as easy as the other. Bu, diğeri kadar kolay değil. This is not enough Bu yetmez This is our best tea. Bu bizim en iyi çayımız. This is the first /second/third time we have visited them Bu onları birinci/ikinci/üçüncü kez ziyaret edişimiz This is the first/second time… Bir aksiyonu kaçıncı kez yaptığımızı söylerken This is the worst contract I have signed Bu imzaladığım en kötü mukavele This is The worst film have ever seen. Gördüğüm en berbat film. This is the worst film I have seen. Gördüğüm en kötü film. This isn’t the first time that you left me waiting Bu beni beklettiğin ilk sefer değil This love’s got me blind Bu aşk beni kör etti This material feels like velvet. Bu kumaş kadife gibi. This perfume smeels very good. Bu parfümün kokusu çok güzel. This soup is good. Bu çorba iyidir. This suitcase feels heavy. Bu bavul ağır gibi. This tomato tastes like an apple. Bu domatesin tadı elma gibi. Three times a week. Haftada üç kez. Thursday - friday - saturday - sunday Perşembe - cuma - cumartesi - pazar Tim has waited for 30 minutes Tim 30 dakikadır bekliyor Time ticks away Zaman geçip gidiyor To smoke in this room is forbidden. Bu odada sigara içmek yasaktır. To write the first letter is very difficult. İlk mektubu yazmak çok zor. Today I feel great. Bugün kendimi çok iyi hissediyorum. Tomatoes - potatoes rice Domates - patates - pilav - biber Tomorrow, we are going to Marmaris. Yarın, marmaris’e gidiyoruz. Too late Çok geç Touch me Dokun bana Touch me please Dokun bana ne olur Try again Tekrar dene Try opening the other window. Öbür pencereyi açmayı denesene. Turn right - turn left Sağa dön - sola dön Unfortunately Malesef Unfortunately, I was the looser. Maalesef, kaybeden ben oldum. Up until now, I have not hurt anybOdy Şimdiye kadar kimseyi incitmedim Use my car. Benim arabamı kullan. Very cheap Çok ucuz Very expensive Çok pahalı Very seldom Çok nadir Wait a minute Bir saniye bekle Wait a moment Biraz bekle Wait for me. Beni bekle. Wait until he finishes. O bitirinceye kadar bekle. Wake up Uyan Walking is a good sport. Yürüyüş iyi bir spordur. Wanna do what you want to me Bana istedigini yapabilirsin Was I right? Haklı mıydım? Was that piece of land worth buying? O arazi satın almaya değer miydi? Was there any coffee? Hiç kahve var mıydı? Watch me Beni izle (seyret) Water - beer - wine - fruit juice Su - bira - şarap - meyve suyu Water freezes at 0º C. Su sıfır derecede donar. We are helping our friend. Biz, bizim arkadaşımıza yardım ediyoruz. We see a statue on the right. Biz sağda bir heykel görürüz. We abhor Biz nefret ederiz We abhor from the volleyball. Biz, voleyboldan nefret ederiz. We abide by Biz uyarız We absolve you. Biz, seni bağışlarız. We absolve. Biz bağışlarız. We acclaim Biz alkışlarız We acclaim beautys. Biz, güzellikleri alkışlarız. We accumulate Biz biriktiririz We accumulate our moneys. Biz, bizim paralarımız biriktiririz. We achieve Biz başarırız We achieve quizes. Biz, sınavları başarırız. We administer your children. Biz, senin çocuklarını idare ederiz. We advise this club. Biz, bu kulübe tavsiye ederiz. We allow for the cinema. Biz, sinema için izin veririz. We answer questions. Sorulara cevap veririz. We appraise your house. Biz, senin evine değer biçeriz. We apprehend the murderer. Biz, katili tutuklarız. We arbitrate your problem. Biz, senin problemini çözeriz. We are takeing a lot of thing. Biz, birçok şey alıyoruz. We are turning to car. Biz, arabaya döndürüyoruz. We are walking from the coast. Biz, kıyıdan yürüyoruz. We are washing the grapes. Biz, üzümleri yıkıyoruz. We are earlier today, than we were yesterday. Bugün daha erken geldik. We are eating the vegetables. Biz, sebzeleri yiyoruz. We are entering the garage now. Biz, şimdi garaja giriyoruz. We are gaining always. Biz, her zaman kazanıyoruz. We are getting the fruits. Biz, meyveleri alıyoruz. We are happy about traveling with you. Sizinle yolculuk yapmaktan mutluluk duyuyoruz. We are happy. Mutluyuz. We are in front of the high wall. Biz yüksek duvarın önündeyiz. We are learning a lot of words. Biz, birçok sözcüğü öğreniyoruz. We are like brothers Kardeş gibiyiz We are making "börek" at the table. Biz, masada börek yapıyoruz. We are making the dinner. Biz, yemeği yapıyoruz. We are not used to smoke. Sigara içmeye alışık değiliz. We are passing the Keban barrage. Biz keban barajını geçiyoruz. We are reading every book in English. Biz , ingilizcede her kitapı okuyoruz. We are resting in the park. Biz parkda dinleniyoruz. We are runing in the open area now. Biz şimdi açık alanda koşuyoruz. We are seeing a ship on the horizon. Biz ufukda bir gemi görüyoruz. We are sending a small box. Biz bir küçük kutu yolluyoruz. We are shuting the doors always. Biz daima kapıları kapayoruz. We are smileing always. Biz daima gülümseyoruz. We are swimming on the pond. Biz havuzda yüzüyoruz. We are teaching the chemistry. Biz, kimya öğretiyoruz. We are traveling on the sea. Biz denizde seyahat ediyoruz. We are visiting the Topkapı. Biz, topkapı’yı ziyaret ediyoruz. We are waiting the bus. Biz, otobüsü bekliyoruz. We are walking across the park. Biz parkın karşısını yürüyoruz. We are watching an interesting program. Biz, ilginç bir programı izliyoruz. We arouse you early in the morning. Biz, seni sabahta erken uyandırırız. We arrange a show. Biz, bir showu düzenleriz. We babble about the comedy. Biz, komedinin hakkında gevezelik ederiz. We baby-sit. Biz bebek bakıcılığı yaparız. We been together for a few years Birkaç yıl birlikte olduk We bought new books. Biz yeni kitaplar aldık. We break our firewoods. Biz, bizim odunlarımızı kırarız. We bring the newspaper. Biz, gazeteyi getiririz. We built all houses here. Burada bütün evleri inşa ettik. We buy a kilo oranges. Biz, bir kilo portakalını satın alırız. We called the doctor. Doktoru çağırdık. We came late. Geç geldik. We can´t go back Geri gidemeyiz We can’t talk on the phone Telefonda konuşamıyoruz We constantly on a roll Sürekli geziyorduk We could spend time together Birlikte vakit geçirebiliriz We frequently ask questions. Sık sık sorular sorarız. We gained four liras. Biz, dört lirayı kazandık. We get the breads. Biz, ekmekleri alırız. We had a narrow escape Zor kurtulduk. We had been running. Biz koşmaktaydık. We had finished our dinner. Biz akşam yemeğimizi bitirmiştik. We had to polish our shoes. Ayakkabılarımızı cilalamalıydık. We hardly go there. Oraya hemen hiç gitmeyiz. We have been very busy this year Bu yıl çok meşgulüz bu yıl hala bitmedi We have been waiting for you since morning Sabahtan beri seni beklemekteyiz We have breakfast at 8 o’clock every morning. Her sabah saat 8’de kahvaltı ederiz. We have breakfast in the morning. Sabahları kahvaltı ederiz. We have just barely missed the bus. Otobüsü ucu ucuna kaçırdık. We have lived here since June Haziranda beri burda yaşıyoruz We have never had a car Hiçbir zaman arabamız olmadı We have not decided as yet Şu an itibariylehalen karar vermedik We have not decided yet Hala karar vermedik We have seen this film before Bu filmi daha önce gördük We have some food. Biraz yemeğimiz var. We have studied for 5 hours straight Tam 5 saattir ders çalışıyoruz We have tea in the afternoon. Öğleden sonra çay içeriz. We have the most money. En çok para bizde. We haven"t seen Janine since Friday Janine i cuma gününden beri görmedik We haven’t finished yet. Henüz bitirmiş değiliz. We haven’t seen them until now. Onları şimdiye kadar görmedik. We make our breakfast. Biz, bizim kahvaltımızı yaparız. We may drink tea in the afternoon. Öğleden sonra çay içebiliriz. We must tighten our belts now Kemerleri sıkmamız lazım We need oxygen and water. Oksijen ve suya ihtiyacımız vardır. We occasionally watch television. Ara sıra televizyon izleriz. We often eat where they eat. Çoğu zaman onların yediği yerde yeriz. We open only one bag. Biz, sadece bir çantayı açarız. We play football or basketball on Sundays. Pazar günleri futbol veya basketbol oynarız. We put on our new dresses. Yeni elbiselerimizi giyeriz. We send you our best regards. Biz sana bizim en iyi dileklerimizi yollarız. We teach her Turkish. Biz, onun Türkçesini öğretiriz. We used to be together Eskiden birlikteydik We used to share our books. Kitaplarımızı paylaşırdık. We visit the museums tomorrow. Müzeleri yarın ziyaret edeceğiz. We walk slowly. Biz yavaş yürürüz. We walking shoulder to shoulder Omuz omuza yürüyoruz We watch TV in the evening. Akşamları televizyon izleriz. We went out despite the rain. Yağmura rağmen dışarı çıktık. We went there ourselves. Biz kendimiz oraya gittik. We were at breakfast at 8 o’clock. Saat sekizde kahvaltıdaydık. We were invted by her. Biz onun tarafndan davet edildik. | |
| | | CİHAD-I AŞK Süper Üye
Mesaj Sayısı : 249 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 04/10/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Paz Ara. 28, 2008 10:07 pm | |
| We won’t need to see them. Onları görmemiz gerekmeyecek. We work harder than them. Onlardan çok çalışıyoruz. We"ve already had our breakfast Kahvaltımızı çoktan ettik We’ll enquire further into this matter. Bu meseleği daha derinliğine soruşturacağız. Welcome to my life Hayatıma hoşgeldin Welcome! Hoşgeldiniz We’ll always be Hep birlikte olacağız We’ll be on vacation next week. Gelecek hafta tatil olacağız. Well done Aferin Well isn’t this nice Ne kadar güzel değil mi We’re not late, are we? Geç kalmadık, değil mi? We’re not the same Aynı değiliz Were you hungry? Aç mıydın? Weren’t there any books? Hiç kitap yok muydu? We’ve come to help Yardım etmeye geldik We’ve not spoken with her Have you seen matthew? What a beautiful song! Ne güzel bir şarkı. What a pity! Ne yazık! What a shame! Ne ayıp! What a silly film! Ne saçma bir film! What about going concert Konsere gitmeye ne dersin What are the men makeing? Adamlar ne yapıyor? What are we eating? Ne yiyoruz? What are you cooking Ne pişiriyorsunuz, fatma hanım? What are you doing tonight? Bu akşam ne yapıyorsun? What are you doing? Ne yapıyorsun? What are you hinding it? Ne demek istiyorsun? What are you hinding it? Ne ima etmek istiyorsunuz? What are you looking for ? Siz ne arıyorsunuz? What are you talkıng about? Ne konuşuyorsunuz What are your hobbies? Hobilerin nelerdir? What can happen? Ne olabilir? What can I do for you? Sizin için ne yapabilirim? What can I do for you? Sizin için ne yapabilirim? What can we do there? Orada ne yapabiliriz? What classes are you taking this semester? Bu sömestir hangi sınıfları alıyorsun? What colour is salt? Tuz ne renktir? What colour is the sky? Gökyüzü ne renktir? What do you do in the classroom? Siz sınıfda ne yaparsınız? What do you do in your spare times? Boş zamanlarında ne yapıyorsun? | |
| | | kara şimşek Süper Üye
Mesaj Sayısı : 770 Yaş : 34 Nerden : malatya Kayıt tarihi : 21/09/08
| Konu: Geri: ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle Ptsi Ara. 29, 2008 4:50 pm | |
| vay be ne çok şey varmış ingilizcede paylaşım için saol | |
| | | | ingilizce en cok kullanılan 2600 cumle | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |