Orta Asya'da Hakaniye lehçesiyle yazılmış bu dönem eserlerinden bir başkası da Atabetü'l-Hakayık'ûr. Yazarı, Yüknekli Edip Ahmet olan Atabetü'l-Hakayık'ın yazılış tarihi bilinmemekle birlikte Kutadgu Bilig'den yarım yüzyıl sonra yazıldığı sanılmaktadır.Aruzun fe'ulün/ fe'ulün/ fe'ulün/ fe'ul kalıbıyla yazılmış olan bu manzum eser İslâmi kitap düzeni gereği bir tevhidle başlar. Tevhidi, bir na't ile dört halifenin övgüsünün yapıldığı manzumeden sonra eserin sunulduğu Emir Sipehsalar'ın övgüsüne ayrılan ve yazılış nedeninin anlatıldığı bölümler izler. Sözü edilen bu bölümler, gazel, kaside kafiyesiyle kafıyelenmiştir. Atabetü'l-Hakayık'ta daha sonra dörtlüklerle söylenmiş esas metin bölümü yer alır. Bu bölüm bazı başlıklar altında sıralanmıştır. Anılan başlıklar altında işlenen konulardan bazıları ise, bilginin yararı ile cahilliğin zararları, cömertliğin övgüsü, cimriliğin yergisi, dünyanın geçiciliği, alçak gönüllülüğün erdemleri, kibirliliğin kötülükleri gibi ahlaki yanı ağır basan didaktik konulardır.Eserde işlenen konulardan da anlaşılacağı gibi Atabetü'l-Hakayık, dini-ahlaki didaktik bir eserdir. Hatta manzum bir vaaz kitabı da denilebilir. İslârni Türk edebiyatının, Müslümanlık inançlarını telkin eden ilk eseri olmasının yanı sıra edebiyatımızın elde bulunan en eski eserle-rinden olması dolayısıyla Türk dili tarihi, tarih ve edebiyat tarihi açısından da önemli bir eserdir.Asıl metnin dörtlüklerle söylenmiş olması yazarının milli şiir zevkini sürdürdüğünün göstergesidir. Dil bakımından Kufadgu Bilig'e göre Atabetü'l -Hakayık'ta Arapça, Farsça kelime sayısı daha fazladır. Bu durum eserin dini içeriğiyle ilgilidir. Ancak, halka hitabeden eserde konu ve düşünce kurgusu daha basittir.Atabetü'l-Hakayık'ın sonuna eklenmiş olan manzum parçalar, ese¬rin 15.yüzyılda bile yazarına saygı duyularak okunan ve yararlanılan bir kitap olduğunun kanıtıdır. Eserin sonunda, Emir Seyfeddin tarafından ya¬zılmış olan dörtlükle Emir-i Kebir Arslan Hoca Tarhan'ın manzumesi, Edip Ahmed'i takdir amacıyla kaleme alınmıştır. Bu manzumeleri yazmış olan her iki emir de Timur dönemi emirlerindendir. Takriz olarak kabul edebileceğimiz bu manzumelerde Edip Ahmed'in anadan doğma kör olduğu belirtilir ve eseriyle kazandığı saygıdan, gördüğü ilgiden söz edilir.Atabetü'l-Hakayık, Necip Asım (Yazıksız) tarafından Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunarak 1906 yılında bilim âlemine tanıtılmıştır. Necip Asım, hem Uygur hem de Arap harfleriyle yazılmış olan bu nüshayı 1918'de İstanbul'da bastırmıştır. Daha sonra N. Asım yine Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunan bir başka nüsha daha bulmuştur. Kitabın ayrıca İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphane'sinde Arap harfleriyle yazılmış bir nüshası daha vardır. Reşid Rahmeti Arat, hem Uygur, hem Arap, yalnızca Uygur ve yalnızca Arap harfleriyle yazılmış olan söz konusu üç nüshayı karşılaştırarak 1951 yılında edisyon kritikli metin halinde TDK yayınları arasında çıkartmıştır (Edib Ahmed B. Mahmud Yükneki, Atabetü'l-Hakayık, Yay. Reşid Rahmeti Arat, İst. 1951). Bu kitapta eserin Türkçe çevirisinin yanı sıra Atabetü'l-Hakayık nüshalarım tanıtan ve eser üzerinde yapılmış araştırmaları içeren bir de önsöz bulunmaktadır. Atabetü'l-Hakayık Batılı araştırmacılar tarafından da incelenmiş olup eser üzerinde en ciddi çalışma Jean Deny tarafından yapılmıştır . Eserle, Polonyalı Kovalski de ilgilenmiştir.